CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan, Eskişehir Net ekranlarında yayınlanan Net Soru programında Meltem Karakaş’ın sorularını yanıtladı. Partisine tüzük kurultayıyla gelen 3 dönem kuralı hakkında konuşan CHP’li Arslan, “Bana göre 3 dönem de fazla. En fazla iki dönem olması gerektiğini savunuyorum. Ama onu da oradaki düzenlemeye bırakmadan siyasetçilerin kendilerinin özgün koşulları içine bunu değerlendirmesi lazım” dedi.

“BU KARAR GENEL BAŞKANIMIZIN TASARRUFUDUR”

TBMM’nin yeni yasama yılının açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’liler tarafından ayakta karşılanmasına ilişkin konuşan Arslan, “CHP’nin özellikle 31 Mart Yerel Seçimlerinden ortaya çıkan siyasal tablo ve sonrasında Türkiye’yi belli noktaya taşımayla ilgili üstlenmiş olduğu sorumluluk var. Bunun gereği olarak CHP Genel Başkanı bir kararıyla 1 Ekim’de TBMM’nde Cumhurbaşkanı salona girmesiyle milletvekili grubunun ayağa kalkmasıyla ilgili bir değerlendirme içinde bulundu, bir karar aldı. Bu karar genel başkanımızın tasarrufudur. Bu karara uygun olarak da gerekçe cumhurbaşkanlığı makamına ve bugün cumhurbaşkanı olan Sayın Erdoğan’a oy veren seçmen kitlesine saygıyla ilişkilendirerek CHP’nin bundan sonraki tutumunun bu yönde gelişeceği yönde bir adım atıldı. Elbette burada usul yönünden eksikler vardı. Çünkü 1 Ekim günü TBMM’ne giderken ben yolda o yazışmaya tanık oldum, grubumuza gönderildi mesaj. Olması gereken milletvekili grubunun toplanması o toplantıda ortak akıl sürecinin işletilerek kararın alınmasıydı. Bu bir grup kararı değildir. Çünkü grup kararı olduğunda giren ya da girmeyen arkadaşlarımız için disiplin süreçleri de gündeme gelebilirdi. Grup kararı olmadığı için milletvekilleri kendi inisiyatiflerini geliştirdi” dedi.

“TUTUMUM AYAĞA KALKMAMA YÖNÜNDEYDİ”

“Ama bu mücadele etmeyeceğimiz, yurttaşlarımızın içinde bulunduğu durumu seslendirilmesi ve bununla ilgili mücadeleyi yapmayacağımız, iktidara yakınlaştığımız anlamına gelen bir şey değildir” diyen Arslan, “Kaldı ki bu işi en çok da CHP’li çevreler tartışma konusu etmiştir. Bu anlamda parti içi iktidar nedeniyle köpürtülmüştür bu tartışmalar. İbrahim Arslan olarak benim tavrımı sorarsanız; ben CHP’nin bu tutumunu hem usul yönünden hem de içerik yönünden iktidar çevrelerince başta Sayın Erdoğan olmak üzere bir özeleştiri, bir özür gelmediği sürece bu tutum değişikliğini doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Ben TBMM’ne gittim, salona da girdim. Bunu yazan çizen arkadaşlarımız oldu. Kamuoyunun önüne atılan isimler oldu parti içinden belli çevrelerin yoklama yapar edasıyla bütün milletvekillerinin içinde olan, olmayan, ayağa kalkan, kalkmayan kamuoyu önüne saçıldı ve CHP kamuoyu önünde tartışıldı. Bunu da doğru bulmuyorum. Ben Meclis’e girdim. Tutumum ayağa kalkmama yönündeydi. Sonrasında İstiklal Marşı okunduğu sırada ayağa kalktım. Kendi duygu ve düşüncelerimi toplantı sonrasında da grup başkanvekilleri ile paylaştım. Eleştirilerimi sundum. Biz elimizi uzatıyoruz. Herkesin elimizi kavramasını bekliyoruz. Kavrayanlarla birlikte Türkiye’nin sorunlarına çözümüne katkıda bulunacağız. Önemli olan burada halkımızdır” diye konuştu.

“BANA GÖRE 3 DÖNEM DE FAZLA”

Tüzük kurultayı ile birlikte gelen 3 dönem kuralına ilişkin Arslan, “Ben buna karşıyım. Şöyle karşıyım ilkesel olarak: Siyaset bir meslek değil. Yani siyasetçilerin noktayı koymayı bilmesi lazım. Düşünün ki bu tepki düzenlemesidir aslında. Uzun yıllardır çok fazla dönemdir milletvekilliği yapan, belediye başkanlığı yapan, il, ilçe başkanlığı yapan, belli konumları, makamları elde eden arkadaşlarımız için de geçerli bir teoremdi. Uzun yıllardır parti içi demokrasi işletilmediği için, merkez yoklamaları ile adaylar belirlendiği ve ona göre de çok dönemli milletvekillikleri geliştiği için bir tepki düzenlemesi olarak tüzüğümüze 3 dönem kuralı getirildi. Bana göre 3 dönem de fazla. En fazla iki dönem olması gerektiğini savunuyorum. Ama onu da oradaki düzenlemeye bırakmadan siyasetçilerin kendilerinin özgün koşulları içine bunu değerlendirmesi lazım. Bunun hakemi de halktır. Bir siyasetçi bir dönem, iki dönem siyaset üretebilir, vekillik, belediye başkanlığı elde edebilir. Ama yeri geldiği zaman evet ben yararımı sunabildiğim ölçüde sundum. Şimdi bu bayrağı başka bir arkadaşıma devrediyorum ilkesi ile hareket etmesi bu düzenlemelere ihtiyaç bile bırakmaz. Ama ne yazık ki uzun yıllardır 5 dönem, 6 dönem, 7 dönem milletvekilliği yapanlar var. Adeta bir meslek haline geldiği için o arkadaşlarımızı da tenzih ederek söylüyorum. O düzenlemeye ihtiyaç olmaksızın arkadaşlarımızın günü geldiğinde bir kenara çekilmesi, bayrağı devretmesi gerekir” şeklinde konuştu.

“ÜLKE İÇİ İKTİDAR GELMİYORSA PARTİ İÇİ İKTİDARDA OLMANIZIN HİÇBİR KIYMETİ YOK”

“Ülke için iktidar gelmiyorsa parti içi iktidarda olmanızın hiçbir kıymeti yoktur” diyen Arslan, “CHP’de şu ilkesel yaklaşımı öne geçirmemiz gerekiyor: Yeryüzünden var olan siyasal yapılar içinde en demokratik tüzüğü yazabilirsiniz ama siyasetin ana sermayesi insan. O nedenle CHP’de bana sorarsanız bir zihniyet devrimine ihtiyaç var. Siyaset yapma anlayışımızın, biçimimizin değişmesine ihtiyaç var. Parti içi iktidar hedeflemenin on yıllardır siyaset yapan arkadaşlarımıza, bizlere herhangi bir şey katmadığı ortada. Kongrelerde, kadın ya da gençlik kolları kongrelerinde farklı değerlendirmelerle ya da yönlendirmelerle parti içi iktidarı günü kurtarmak adına elde edebilirsiniz. Ama ülke içi iktidar gelmiyorsa parti içi iktidarda olmanızın hiçbir kıymeti yoktur” dedi.

“GENÇLİK KENDİ İLKELERİNİN, İDEALLERİNİN, PARTİSİNİN ADAMI OLMALI”

Arslan, “O nedenle de il gençlik kolları kongresini değerlendirdiğim zaman ben de gözlemlemeye çalıştım, arkadaşlarımızın bir kısmıyla görüştüm, bana ulaşanlar oldu. Bunu son derece sağlıksız bulduğumu ifade etmeliyim. İl gençlik kolları kongresinde de yaptığım konuşmada bunu ifade etmeye çalıştım. Hiç kimsenin adamı olmayın. Gençlik kendi ilkelerinin, ideallerinin, partisinin adamı olmalıdır. O nedenle değişik yönlendirmelere, değişik baskılara katılmadığımı ifade ettim. Bunların hiç birini doğru bulmuyorum. O zaman CHP’de aktif siyaset yapan arkadaşlarımızın en sade üyesinden, genel başkanına kadar söylüyorum. Milyonlarca insanımızın ciddi problemler yaşadığı bir dönemde, insanların sokağa çıkmaya tereddüt ettiği zaman diliminde, bu kokuşmuşluktan, bu hayat pahalılığından, insanlarımızın eğitimden, sağlığa tüm alanlarda var olan sorunlarından arındırılmasının yegâne koşulu CHP’nin tek vücut olarak ülke iktidarını hedefleyerek ona yönelik siyaset üretmesidir” ifadelerini kullandı.

“ULUSAL DEPREM POLİTİKASIYLA OLABİLECEK BİR İŞTİR”

AK Parti Eskişehir İl Başkanı Gürhan Albayrak’ın CHP’li belediyelere yönelik eleştirileri hakkında konuşan Arslan, “Kentsel dönüşümle ilgili konuşmaya hiç hakları yok. Ülkemiz başta deprem olmak üzere afet risklerine uğrayabilecek potansiyeli barındıran bir ülkeyiz. Deprem meselesini kentlerimizin dönüşümünü sağlamanın yolu siyaset üstü bir yaklaşımla ulusal deprem politikasıyla olabilecek bir iştir. O nedenle bunu siyaset malzemesi yapamayız. Türkiye’de milyonlarca konutun yenilenmesi lazım. Bu ülke 1999 depremini yaşadı. On binlerce insanımızı yitirdik. 99’da anladık, AKP iktidar değildi. 2002’de iktidara geldi. 11 ilimizde gerçekleşen depremin gerçekleştiği güne kadar AKP iktidarı ne yapmıştır ülkenin dönüşümü ile ilgili? Bir yığın imar affının sorumlusu kimdir? Biz o zaman feryat ettik. Yapmayın, imar afları cinayettir dedik. Bunların hesabını vermeden kentsel dönüşüm ile ilgili kimsenin konuşmaya hakkı yok. Bunlarla ilgili de milyarlarca lira da para toplandı. Bu paralar nerede toplandı? O nedenle diyoruz ki bunun AK Partilisi, CHP’lisi MHP’lisi yok. Bu ülkede yaşayan yurttaşların can güvenliğini sağlamak devletin görevidir. O zaman ulusal deprem politikasıyla üniversitelerle, akademik odalarla ülkemizin afetlere dirençli hale getirilmesi ile ilgili adımların atılması lazım” dedi.

“YETKİ AFET RİSKLİ ALANI BAKANLAR KURULU İLAN ETTİĞİ İÇİN BAKANLIKTADIR”

Bakanlığın kentsel dönüşüme ilişkin sorumluluklarını yerine getirmediğini söyleyen Arslan, “Mevzuat karmaşası var. Afet riskli alanların dönüştürülmesi, kentsel yenileme projeleri belediye kanununda yer alan maddeler, anayasada var olan mülkiyet hakları, işin ekonomik yanı hem vatandaş açısından hem devlet açısında söylüyorum. Tek bir yanından bakarak bunu değerlendiremezsiniz. Bunu söyleyen arkadaşlarımız önce Eskişehir halkına çıksınlar Gündoğdu Mahallesinde 2013 yılında bakanlar kurulu kararı ilan ettikleri afet riskli alanla ilgili bugüne kadar ne yapıp ne yapmadıklarını anlatsınlar. 2017 yılında Küçük Sanayi Sitesi afet riskli alan ilan edilmiştir. O tarihten bu yana 7 yıl geçmiştir. Ne yapıp ne yapmadıklarını açıklasınlar. Ben Çevre Şehircilik Bakanlığı’na bu konuyla ilgili iki kere soru önergesi verdim. Gündoğdu Mahallesi ve Küçük sanayi sitesi. Anayasaya aykırı bir şekilde 1. soru önergeme yanıt verilmedi. Tekrarladım. 2. soru önergeme de yanıt verilmedi. Soru önergelerimize yanıt vermeyen, bu alanda yetki afet riskli alanı bakanlar kurulu ilan ettiği için bakanlıktadır. Ya bakanlık kendi marifetiyle TOKİ eliyle oralarda düzenleme yapmak zorundadır ya da yetkiyi ilgili kurum olarak belediyeye aktarmak ve oralarda işlemin yapılması gerekmektedir. Gündoğdu halkının suçu ne? 12 yıldır Gündoğdu halkı evine çivi çakamıyor. Küçük Sanayi Sitesi mezbelelik haline gelmiş” diye konuştu.

“BELEDİYE BÜTÇESİYLE BU İŞLERİN OLMAYACAĞINI ONLAR DA BİLİYOR”

Arslan, “Belediye bütçesiyle bu işlerin olmayacağını onlar da biliyor. Biz de biliyoruz. O nedenle ulusal deprem politikası diyoruz. İki yıldır ülke yangın yeri. Enflasyon ortada, hayat pahalılığı ortada, birim maliyetlerdeki artışlar ortada. İşçilikten tutun mal, hizmet ve yapım işlerine kadar. Bununla ilgili belediyelere ek bütçe, ek kaynak yarattınız mı? Hayır. Snuçta bize düşen görev siyaset dert yanma mekanizması değil, çözüm üretme yerleridir. Arkadaşlarımız bir de şu algıyı yönetmeye çalışıyorlar. Elinizden tutan mı vardı Sayın Albayrak? 22 yıldır iktidardasınız. 22 yıldır niye yapmadınız kardeşim? Elinizden tutan mı vardı? Eskişehir dediğiniz zaman diğer yol sorunlarına da gireriz; havaalanından tutunuz, Kızılinler Termal Projesi’ne, çevre yolundan tutunuz, Alpu, Mihalıççık yoluna, Seyitgazi yoluna, Hasan Bey’in 7 kilometrelik demiryolu hattına kadar yani birçok şeyi konuşuruz. Elinizden tutan mı var kardeşim? Niye yapmıyorsunuz?” şeklinde konuştu.

“SEYİTGAZİ YOLUNU YAPTINIZ DA CHP Mİ ENGEL OLDU?”

“Seyitgazi yolunu yaptınız da CHP mi engel oldu?” diye soran Arslan, “Eskişehir halkından ne istiyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi mi engel oluyor? Siz 25 kilometrelik Alpu yolunu tamamlamak istediniz de biz mi engel olduk? Onca canımıza mal olan Seyitgazi yolunu yaptınız da biz mi engel olduk? Hasan Bey’in 7 kilometrelik yolunu Gemlik Limanı bağlantısına Cumhuriyet Halk Partisi mi engeldi? Havaalanının ulusal ya da uluslararası uçuşlara açılmasına Cumhuriyet Halk Partisi mi engel oldu? Bize düşen görev, Eskişehir’in bütün milletvekilleri olarak, Eskişehirlilik duygusu içerisinde, kentimizin var olan sorunlarını milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, akademik örgütlerle, üniversitelerle, sivil toplum örgütleriyle bir araya gelerek çözüm noktasında her birimizin iktidara, bakanlıklara baskı yapmasıdır ve bunların hayata geçmesini sağlamaktır” ifadelerini kullandı.

“ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE BUNUNLA İLGİLİ SOMUT ADIM DA ATACAĞIM”

“Cumhur İttifakı’nın milletvekilleriyle iletişiminiz nasıl? Eskişehir’in sorunlarını konuşabiliyor musunuz?” sorusunu da yanıtlayan Arslan, “Zaman zaman karşılaştığımızda, en azından ben kendi adıma, insanı ve Eskişehir milletvekili olarak temsil sorumluluğumla, arkadaşlarımla olan ilişkimi en azından saygı ve sevgi çerçevesinde sürdürüyorum. Fatih Bey’e bir önerim olmuştu geçen yasama döneminde, ikimizin önderlik ederek milletvekilleriyle bir araya gelme ve Eskişehir’in sorunlarını masaya yatırma konusunda kendisiyle bir görüşmem olmuştu. Bu konuda da ısrarcıyım; milletvekillerimizle sınırlı değil, belediye başkanlarımızın da içine katıldığı bütün sorunlarımızın Eskişehir penceresinden ve Eskişehirlilik duygusuyla yaşama geçirilmesi açısından bu girişimimi sürdüreceğim. Önümüzdeki günlerde bununla ilgili somut adım da atacağım. Karşılık bulur bulmaz bilmiyorum” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Meltem Karakaş