Dr. Öğretim Üyesi Cezmi Karasu, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin Youtube kanalındaki Kent Belleği Müzesi serisi Eskişehir’i anlattı. Karasu’nun aktardıkları şöyle: “Eskişehir etnisite bakımından sosyal yapı bakımından nasıl bir şehirdir sorusuna tereddütsüz verilecek cevap Eskişehir bir göçmen şehridir. En büyük göçmen grupları olarak Bulgaristan’dan, Kırım’dan, Kafkasya’dan göçlerden söz edebiliriz. Eski Yugoslavya’dan göçler var. Bu kadar karışık göçmen yapısı Eskişehir’de çok kültürlülüğü beraberinde getiriyor. Ve başka yerlerde çok fazla rastlanmayan ve yerleşikler için kullanılan manav diye bir tanımlama da var. Manav, Selçuklular döneminde Anadolu’nun ilk Türkleşmeye başladığı devirden itibaren bölgeye gelip yerleşen Türkmen asıllı insanlar için kullanılan bir sözcüktür Eskişehir yöresinde… Eskişehir yöresine ilk gelen Türkmen kafileleri Malazgirt sonrası dönemde 1071-1072’de gelip bölgeye yerleşen insanlar olduğunu söyleyebiliriz. Ki bu Eskişehir’in ortasından süzülerek geçmekte olan Porsuk Nehri adını bu bölgeye gelen Selçuklu Komutanı Porsuk Bey’den alır. Porsuk Bey ile beraber ileri harekâta devam eden bir başka komutan ise Bozan Bey’dir ki bugün de Bozan Kasabası (mahallesi) civarındaki Manav yerleşimi Bozan Bey ve onunla beraber gelip yerleşen Türkmen kafileleridir.”

Dr. Öğretim Üyesi Cezmi Karasu

İLK GÖÇ 1853-56 YILLARINDA YAPILAN…

“Eskişehir’in göçmenler tarafından bir iskan bölgesi olarak seçilmesi ise 19. yüzyılda olmakta. İlk olarak 1853-56 yıllarında yapılan ve 19. Yüzyılın dünya savaşı olarak adlandırılan Kırım Savaşı sonrasında Kırım göçmeni altı köy ahalisi buraya yerleştirilmiş. Böylelikle Eskişehir’in göçmen yerleştirme macerası başlamış olmaktadır. Daha sonra bütün Tuna ve Tuna kıyısındaki toprakların Türklerin elinden çıkmasıyla sonuçlanan facialı bir savaş 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-78 savaşıyla bu defa Tuna kıyısındaki topraklardan özellikle bugün Bulgaristan’da kalmış topraklardan büyük bir kitlenin Eskişehir civarına yerleştirildiğini görüyoruz. Kırım’dan göç edenlere bugün Tatarlar denmekte. Göçmen anlamına gelmekte olan muhacir ise sadece Bulgaristan’dan göç edenler için kullanılmaktadır.”

PASTANECİLER VE KURUYEMİŞÇİLER…

“Daha sonra 1904 yılında Rus-Japon Savaşı sonrasında Kırım’dan büyük bir göçün olduğunu görmekteyiz. Sonra Balkan Savaşları’nı izleyen yıllarda 1912 ve 1913’te bu defa kısmen Bulgaristan’dan ve eski Yugoslavya’dan ki Yugoslavya’nın çoğunlukla bugün Kosova, Makedonya Cumhuriyetlerinde kalan topraklarından bir göç dalgasının Eskişehir’e yerleştiğini görüyoruz. Eskişehir’deki pastanecilerin ve kuruyemişçilerin çok küçük istisnalar dışında hemen hemen tamamı Yugoslavya’dan göç etmiş özellikle Kosova, Kosova’nın Prizren, Makedonya’nın Üsküp ve Kalkandelen şehirlerinden gelenler tarafından yapılan sanat kolları olduğunu görmekteyiz.”

SON GÖÇLE ÇANKAYA MAHALLESİ OLUŞTU

“Cumhuriyet ile beraber hem Yugoslavya’dan hem Bulgaristan’dan, hem Romanya’dan kitle göçlerinin kabul edildiğini görüyoruz çeşitli anlaşmalarla. 1920’li ve 1930’lu yıllarda bu bölgelerden göçlerin devam ettiğini görüyoruz. Bulgaristan’dan göçler ise daha sonra 50’li yıllarda, 1973 ve 1977’de, en sonda 1989’daki göçlerle büyük kitleler Eskişehir’e gelip yerleştirildiler. Hatta son göçlerle bugün Çankaya Mahallesi olarak adlandırılan mahalle de oluşmuş bulunmakta.”

ÇOK KAPSAMLI BİR HOŞGÖRÜ ANLAYIŞI

“Böylelikle Eskişehir çok değişik yerlerden hem şehir merkezi hem de köylerde değişik tarihlerde ve değişik yörelerde hem Anadolu içinden hem Anadolu dışından göçlerle oluşmuş çok kültürlü ve buna bağlı olarak da insanların birbirlerini olduğu gibi kabul ettikleri, birbirleriyle yaşamaya alıştıkları çok kapsamlı bir hoşgörü anlayışını geliştirdikleri şehir haline gelmiştir. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yani demiryolu ağının gelişmeye başlamasıyla beraber Eskişehir’de daha sonra Cumhuriyet’e de miras kalacak olan bir sanayi alt yapısının oluşmaya başladığını görmekteyiz. Örneğin bugün Avrupa’daki benzerleriyle yarışacak bir sanayi tesisi olan TÜLOMSAŞ yani demiryolu fabrikaları 1894’te burada kurulmuştur. Göçmenlerin içinde okumuş, yazmış, sanayiye eli yatkın insanlara hitap edebilecek bir yerdir. Nitekim Eskişehir Demiryolları Fabrikası’nda çalışanların profiline baktığımız zaman büyük ölçüde göçmenler tarafından tercih edilen bir iş kolu olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.”

KİREMİT, UN, SOBA...

“Diğer yandan özellikle Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin, Kırım’dan gelen göçmenlerin kiremit kullanımını Eskişehir’e getirdiklerini ve Eskişehir’i bir kiremit fabrikaları merkezi haline getirdiklerini görüyoruz. Aynı şekilde Eskişehir’i bir un fabrikaları merkezi haline getirdiklerini görüyoruz. Buna benzer Eskişehir’de daha önce var olmayan bir sobacılık sanayinin ve çok özgün bir ürün olarak kuzinenin Eskişehir’de üretildiğini ve buradan Türkiye’ye yayıldığını görüyoruz. O nedenle Eskişehir göçmenlerin yerleşim için uygun coğrafi şartları sağlamasının yanı sıra uygun sanayi ve eğitim şartlarını da taşıyan bir yer olarak bir cazibe merkezidir.”

İLK OLARAK CAMİNİN YANINA OKUL

“Eskişehir bugün Türkiye’de bir eğitim şehri olarak akıllara ilk gelen yerlerden birisidir. Kuşkusuz gelen göçmenlerin sahip oldukları eğitim hayatı hem şehir merkezinde hem köylerde eğitim kurumlarını kurmuş olmaları bir tesadüf değildir. Kendi köyümden bir örnekle söyleyebilirim. Bizim köyümüzün kuruluş tarihi 1904’tür. Ve ilk okulun yapıldığı tarih de 1904’tür, gelir gelmez hemen ilk olarak hemen caminin yanına okul yapmışlar. Bütün göçmen köylerinde bunu görebiliriz. Göçmenler bi taraftan cazibe merkezi gördükleri Eskişehir’e yerleşmekte diğer taraftan da Eskişehir’in eğitimine, kültürüne, sanayisine çok ciddi katkılar yapmış olmaktadırlar. Kuşkusuz yerli ahaliyle beraber göçmenlerin de katkısıyla el birliğiyle oluşturulan çok kültürlü, hoşgörülü hayatın semeresini bugün artık görmekteyiz. Eskişehir artık Türkiye’de imrenilen bir yer. O imrenilmenin altında hep beraber yüz yılı aşkın süredir bu şehirde, bu şehrin köylerinde yaşanmakta olan çok kültürlülüğün ortaya koyduğu hoşgörülü ortamın birbirini olduğu gibi kabul etme anlayışının varlığından söz etmemiz gerekir. Eskişehir’i bugün Türkiye’nin parıltılı bir yıldızı haline getiren unsurlar şu ana kadar söylediklerimizin toplamıdır diyebiliriz.”