CHP Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, "Bilim ve Demokrasi Işığında Yükseköğretimi Yeniden Düşünmek" adlı etkinlik düzenledi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Kültür Sarayı’nda gerçekleştirilen etkinliğe CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, bir önceki dönem Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı ve Anadolu Üniversitesi Kurucu Rektörü Yılmaz Büyükerşen, partililer ve birçok vatandaş katıldı.
Etkinlikte konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Genel başkan olalı bir yıl bitti. İkinci yılın ilk şehir dışı etkinliği için Eskişehir'e geldim. Bir yılda bu Eskişehir'e 7. ziyaretim. Çünkü bu kentin CHP açısından önemi büyük. 'Ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?' diye soruyorlar. ‘Eskişehir'i nasıl yönetiyorsak, ülkeyi de öyle yöneteceğiz’ deyince bir sorun kalmıyor” dedi.
“UMUDU DEĞİL, KORKUYU ÖRGÜTLÜYOLAR”
Özgür Özel konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
"Sayın Bahçeli’nin açıklamalarıyla birlikte bir gerçek ortaya çıktı. Bir anda gündeme bir bomba düşüyor malum. Önce ‘gel anayasayı değiştirelim’ dediler. O kapıyı kapadık. Sonra dediler ‘İsrail, Türkiye’ye saldıracak, gündemi ele almak için kapalı oturuma çağırdık, ‘anlat bakalım’ dedik, anlatamadılar. O gündemden bir şekilde Türkiye’yi kurtardık yoksa her akşam İsrail ile Türkiye’nin firkateyn sayılarını karşılaştırmaya meyletmiş, o talimatı almış bir medya düzeni vardı. Umudu değil, korkuyu örgütlemeye kalkıyorlardı, ona engel olduk. Şimdi, ‘Kürt sorunu yoktur ama Türkiye’nin terör sorunu vardır. Onu bitirmek için de birisi gelmelidir, bu kürsüye çıkmalıdır. Bir konuşma yapmalıdır ve bütün sorunlar bitmelidir’ diyen bir anlayış dün ağzındaki baklayı çıkarttı. ‘Ne olur Abdullah Öcalan gelse, konuşsa, umut hakkından yararlansa yani serbest kalsa ama bir yandan da Anayasa değişse ve Recep Tayyip Erdoğan yeniden bu ülkenin cumhurbaşkanı olsa. Ondan başka bir seçenek yoktur’ dedi. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutabilmek için Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’ı serbest bırakmayı bile göze alabilirmiş. Türkiye’de yaşanan bütün meseleler bir demokrasi sorunu. Yani Türkiye iyi olsun diye değil, birileri iktidarı korusun diye bakış açısı var. Öyle olunca orada bir samimiyet olmadığı çok açık.
"ŞİMDİ BAŞKA SAVCILAR VAR VE YENİ KUMPASLAR KURUYORLAR”
Bizim burada şöyle bir samimiyetimiz var. Biz Eskişehirlilierin kendi belediye başkanlarını seçme ve o belediye başkanı tarafından yönetilme hakkı kadar bu hakkı Osmaniyelilerin, Rizelilerin kullandığı gibi Diyarbakırlıların, Mardinlilerin de kullanmasını savunuyoruz. Bunları demokratik bir bakış açısıyla hangi partiden seçildiğine ya da hangi coğrafyada bakmaksızın yaptığında bütün sorunlarımızı aşmış olacağız. Ben 2011’de CHP’nin Cezaevi Komisyonu üyesi olarak aynı ziyarette hem CHP’den Mustafa Balbay ve Haberal’ı hem MHP’den seçilmiş milletvekilini hem de o günkü BDP, bugünkü DEM çizgisinden seçilmiş dört milletvekilini aynı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ediyordum. Aynı rapora yazıyor, aynı gazeteler de haberleştiriyor ve bunu MHP ve DEM olarak ayırmadan yapabiliyorduk. Tarih o milletvekillerinin FETÖ’cülerin kumpasıyla haksız yere içerde tutulduğunu ve bizim haklı, onların tuttuğu pozisyon olarak Tayyip Bey’in haksız olduğunu söyledi. O günlerin kudretli savcısı Zekeriya Öz, ülkeyi nasıl terk etti kimse bilmiyor ama bir fare gibi kaçtı. Şimdi başka savcılar var ve yeni kumpaslar kuruyorlar. Tek hedefleri var, bir pazarlık. O pazarlıktaki al ver, onun için zorlama, onun için şantaj ama Esenyurt’ta ki CHP Belediye Başkanı’na, Mardin’deki Ahmet Türk’e kayyum atayacak kadar ileriye gidebiliyorlar.
"ŞEHİT AİLELERİNİN GAZİLERİMİZİN GÖZÜNÜ İÇİNE BAKAMAYACAĞIMIZ HİÇBİR ÇÖZÜM ÜRETİLMEMELİDİR”
Biz samimi bir yerden bakıyoruz ve diyoruz ki, bir sorun konuşulacaksa yeri Meclis’tir. Masanın etrafında tüm siyasi partiler yerlerini almalıdır. Açık ve şeffaf olunmalıdır ve toplumsal mutabakat sağlanmalıdır. Biz CHP olarak en temel yaklaşımımız şudur ki hiçbir Kürt, ‘ben ikinci sınıf vatandaş hissetmiyorum’ diyene kadar bu sorun demokratik yollarla çözülmelidir. Ama bu sorun çözülürken olmazsa olmaz kırmızı çizgimiz toplumsal mutabakat olmalı ve şehit ailelerinin, şehit annelerinin, şehit çocuklarının, şehit eşlerinin ve gazilerimizin gözünü içine bakamayacağımız hiçbir çözüm üretilmemelidir. Birini getirip de apar topar Meclis kürsüsüne çıkarmaya kalktığınızda ben o gözlerin içine bakamam. Devlet Bahçeli nasıl bakacak bilemiyorum.
"MECLİS’TE KURULAN BİR KOMİSYONUN BÜTÜN SORUNLARI DİNLEMESİNİ İSTİYORUM"
Ben, Meclis’te kurulan bir komisyonun bütün sorunları dinlemesini, bütün sorunlara demokratik yollarla, yasama faaliyetleriyle çözümler üretmesini, bunun büyük bir kardeşlik projesine dönüşmesini ve en sonunda hem şehit cenazelerinin hem annelerin gözlerinin yaşlarının durmasını hem de ayıptır söylemesi bir buçuk trilyon dolar harcadık bu terörle mücadeleye, bugün bir buçuk trilyon dolar büyüklük olarak Türkiye bütçesinin iki katından fazla. Öyle ki o bütçenin kemiğini falan bırakın, gerçekten fazladan kaynak yarattığınızda, yaratacak kaynağı refah açısından baktığınızda aynı anda tüm emeklilerin, tüm emekçilerin tüm çiftçilerin, tüm esnafların, tüm gençlerin bugünkü beklentilerinin herhalde beş misliyle karşılayabileceği kaynak ortadan gitmiştir. Türkiye’nin geleceğinde bu kaynağı muhafaza etmek bir başka yönüyle biriktirmek ve bu ülkenin gençleri, güzel insanları için harcamak fevkalade önemli olacaktır diye düşünüyorum."