KESK Eskişehir Şubeler Platformu'nun yaptığı konuşmanın tamamı şu şekilde...
17 Ağustos 1999'da meydana gelen Gölcük merkezli 7.4 büyüklüğündeki Marmara Depremi'nin üzerinden çeyrek asır geçti. Ülkemizde, bilimsellikten uzak kentleşme politikaları ve imar rantına dayalı yapılaşma uygulamaları nedeniyle aslında bir doğa olayı olan deprem maalesef afete dönüşmektedir. Yaşanan büyük yıkımların ve yitirilen binlerce insanımızın sorumluluğunu almak istemeyen iktidarlar, depremi “doğal afet” olarak tanımlayarak sonuçlarına da aslında rıza göstermektedir.
6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilimizin etkilendiği depremde bir kez daha görülmüştür ki ülkeyi yönetenler bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen hiçbir deprem hazırlığı içinde olmamıştır. Gerek 17 Ağustos ve 6 Şubat depremleri gerekse daha küçük çaplı hasara neden olan onlarca depremde hayatını kaybeden, sakat kalan ve psikolojik travmalar yaşayan yurttaşlarımızın acısı hala yüreklerimizde. Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine karşın maalesef hala geçmişten ders alınmadığı ortadadır. Afet yönetimi, acil ve geçici barınma yerleşim alanları, enkaz kaldırma ve döküm sahaları, kalıcı konut ve yeni yapılaşma süreçleri, güçlendirme, onarım, tarihi yapıların restorasyonu ve kentlerin yeniden inşası ile ilgili yapılan çalışmalar son derece eksik, yetersiz ve hatalı bir şekilde yürütülmektedir. Tüm bu süreçlerde yerel yönetimler, üniversiteler, meslek örgütleri ve halkın katılımı dışlanarak; imar ve yapılaşma kararları yürürlüğe konmuştur. Kent merkezlerinde geniş alanlar “riskli alan” ya da “rezerv alan” ilan edilerek mülkiyet değişiminin olası yolları açılmıştır. 6 Şubat depremleri sonrasında yaşanan bu belirsizliklerle dolu ortam, bir yandan bireyin mülkiyet hakkını dolayısıyla barınma hakkını tartışmalı bir hale dönüştürürken bir yandan da bilimsel kent planlama ilkelerinin göz ardı edildiği imar yaklaşımı ile yeniden afet oluşturma riski yüksek bir yapılaşmanın önünü açmaktadır.
Bütün bu yaşananlardan çıkaracağımız en büyük ders, ülkemizin ne afet yönetimi sürecinde ne de sonrasında temel barınma ve toplumsal yaşamın kurgulanması aşamasında örgütlü bir yapı ve kurumsallaşma geliştirememiş olmasıdır. Gerek acil barınma gereksiniminde gerek sonrasındaki hızlı ama akılcı kent planlama ve yapı üretme sürecinde yaşanan kararsız tutumun neden olduğu kaos ve belirsizlik, zor durumdaki depremzedelerin toplumsal psikolojisinde de yara oluşturmuş ve insanları, doğdukları büyüdükleri yerlerden koparak farklı coğrafyalarda yaşamını sürdürme yoluna sokmuştur. Deprem sonrasındaki bir buçuk yılda yaşanan bu iç karartıcı süreç, bizi yakın gelecekte beklenen Marmara depremi açısından endişelendirmektedir. Geçmiş deneyimlerin sorgulanarak yeni afetlerin yaşanmayacağı bir depremsellik için sağlıklı çözümlerin geliştirileceği bir kentleşme, imar, yapı üretim ve denetim sisteminin gerekliliği açıktır.
Türkiye nüfusunun 1/3’ünün Marmara bölgesinde yaşaması, ekonominin yüzde 50’ye yakınının bu bölgede gerçekleşmesi olası depremin etkilerinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Yaşadığımız bunca acıyı tekrar yaşamamak için bir an önce güvenli yapılaşmayı, halkın sağlıklı yaşam ve doğal çevre hakkı ile kamusal denetimi yok sayan piyasacı, rantçı yaklaşımın reddedilmesi gereklidir.
Depremle ilgili tüm kurum ve kuruluşlar, ilgili meslek odaları ve akademisyenlerle birlikte liyakat-uzmanlık temelinde yeniden yapılandırılmalıdır.
İmar affı düzenlemeleri ile planlama ilkelerine aykırı kaçak yapılaşmaların yasallaştırılmasından vazgeçilmelidir.
Yapı üretim sürecinde yer alan mimarlık, mühendislik ve planlama eğitiminin niteliği geliştirilmeli ve ülke genelinde eşdeğerlik sağlanmalıdır.
Meslek odalarının; mesleğe kabul sürecinden başlayarak mesleğin uygulanmasına, yapı denetimine ve mesleğin her alanında etkin bir şekilde yer alması için gerekli yasal düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Halkı mülksüzleştiren, borçlandıran kent dışına yönlendiren kentsel dönüşüm ile yeni rant projelerine yol açan “rezerv alan”, “acele kamulaştırma” vb. uygulamalara son verilmelidir.
Kamuoyuna saygılarımızla.