Yapılan açıklamada;

''İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle işverenin görevidir. Ancak, 6331 sayılı yasa ile getirilen sistemde bu görev işverenden çok iş güvenliği uzmanları ve hekimlerden beklenir hale gelmiştir. 6331 sayılı yasadaki diğer düzenlemeler gibi, uzman ve hekimlere ilişkin düzenlemeler yalnızca işveren çıkarlarını gözetmektedir. Her iş kazasından iş güvenliği uzmanları ve hekimler sorumlu tutulur hale gelmiştir.

İşyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire ve diğer sağlık personeline yönelik eğitim hizmetleri dışarıdan satın alma yoluyla ticarileştirilmiştir. Özel öğretim kurumlarına yetki tanınmasıyla mühendislik meslek örgütlerinin fonksiyonu dışlanmıştır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği politikaları; insanca çalışma, tam zamanlı, kadrolu, iş güvenceli, sosyal güvenlik, örgütlenme, insanca yaşanacak ücret ve emeklilik hakları başta olmak üzere temel sosyal haklardan ayrı tutulamaz. İş Kanunu, İSG Kanunu ve ilgili tüm çalışma yaşamı mevzuatı bu çerçevede, çalışanlardan yana bir şekilde sendikalar, TMMOB, TTB başta olmak üzere meslek örgütleri ile ilgili bilim çevrelerinin görüşleri ve kamuculuk-kamusal denetim ve sosyal devlet ilkeleri ekseninde düzenlenmeyi beklemektedir. Aksi durumda on milyonlarca emekçinin insanca çalışma ve yaşam haklarının gaspı sürecektir.

Odamız, düzenlediği etkinliklerde ve özellikle iki yılda bir Adana’da düzenlenen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nde, işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin görüşlerini kamu makamları ve kamuoyu ile paylaşmaktadır.

2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında ve yasalaşmasından sonraki bilgilendirme toplantılarında hükümet ve ilgili bakanlık yetkilileri; “yasadan sonra iş kazaları ve meslek hastalıklarında azalma olacağını” sürekli olarak tekrarladılar. Oysa resmi istatistikler gösteriyor ki, 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları ve iş kazası sonucu ölümlerde azalma bir yana, hep artış olmuştur. Bu artışlar sermayenin azami kâr hırsı ve iktidarın sermayeyi destekleme politikalarından kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki tablo bu durumu açıklıkla yansıtıyor. (Tablonun 2012 yılından itibaren ki parantez içindeki verileri İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne diğer tüm veriler  Sosyal Güvenlik Kurumu’na aittir. (SGK verilerinin kayıt dışı çalışanları kapsamadığını ve 2022 yılı SGK verileri henüz açıklanmadığı için tabloda yer almadığını belirtmeliyiz.)

Meslek hastalığı verilerinin aşırı sorunlu yapısı da sürmektedir. Örneğin 21 yılı kapsayan SGK 2000-2021 verilerinde, meslek hastalıklarından dolayı sadece 118 ölüm vardır. Oysa ILO’nun uluslararası kabulleri çerçevesinde ülkemizde çalışan sayısı göz önünde bulundurulduğunda, her yıl en az 10 bin emekçi meslek hastalıklarından ötürü hayatını kaybetmekte, ancak bunların meslek hastalığı kaynaklı olduğu tespit edilmemekte, kayıtlara geçmemektedir.

İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi verilerinde SGK verilerinden daha fazla ölüm olduğu görülmektedir. SGK verilerine göre ölüm vakaları 2021 yılında 2000 yılına göre göre yüzde 187, İşçi  Sağlığı İş Güvenliği Meclisi verilerine göre de yüzde 294 oranında artmıştır.

İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2020-2022 yıllarındaki iş cinayetlerinin yüzde 30’u Covid-19’dan ötürüdür.

İş kazaları ise SGK verileri itibarıyla, 2021 yılında 2000 yılına göre yüzde 682 oranında artmıştır. Bir milyon iş saatindeki iş kazası sıklık hızında da artışlar görülmektedir.

İş kazaları ve iş cinayetlerindeki bu artışların ana nedenleri, serbestleştirme-özelleştirme, sendikasızlaştırma, esnek-güvencesiz çalışma, kayıt dışı istihdam politikaları, çalışma koşullarının ağırlığı, denetimsizlik, ceza uygulanmaması ve en son Covid-19 salgınına karşı önlemlerin yetersizliğidir.  

TMMOB Makina Mühendisleri Odası işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesinde her şey insan için yaklaşımıyla yerini almaya devam edecektir.