Atanmış, seçilmiş fark etmiyor koltuğa oturan kişinin ilk vaadi: “Kapımız herkese açık”
Açık kapı vaadi ile kendilerine kapalı gönüllere girmek amaçlanıyor bir yerde.
Oysa ki; vatandaşın karşısına genellikle kapılar değil de kişiler çıkar.
Vatandaşın karşısına birileri geçtiği zaman, kapının durumu pek de önem teşkil etmiyor.
Kilitli kapılardan daha ceberut kişiler görmüşlüğümüz var nitekim.
Görevi devraldığından beridir Ayşe Ünlüce’yi dikkatlice takip ediyorum.
Kendisi vatandaşa kapıyı açmak bir yana neredeyse o heybetli kapıyı kırıp atmış.
Kimler ziyaretine gitmedi ki!
Bir ben gitmedim zannediyorum.
Fena bir ayrıcalık değil.
Yalnız Ayşe Ünlüce’yi tüm bu ziyaretler kesmemiş.
Hafızam yanıltmıyorsa vatandaşın kapısını en çok çalan yönetici.
Vatandaşla bu denli içli dışlı bir yöneticiyi hatırlamak için hafızayı baya zorlamak gerekiyor.
Çarşıda, pazarda, mahallede sokakta her yerde vatandaşla bir araya geliyor.
Geçtiğimiz gün küçük hayranlarından Mira ile de yan yana geldi Ayşe Ünlüce.
Hani şu Ayşe Ünlüce olmayı isteyen minik kız çocuğu.
Mira, Ayşe Ünlüce’ye “Eskişehir’i yönetmek nasıl bir duygu” diye soruyor.
Ünlüce hemen düzeltiyor “yönetmek değil de hizmet etmek diyelim”
Bence Ayşe Ünlüce iki kaldırım bir asfaltın çok üzerinde.
Her şeyin fazlası zehir, fazla mütevaziliğin de.
Üstelik kendisini sadece “hizmet eden” konumuna yerleştirmesi sadece kendisine değil, Eskişehir’e de zarar.
Ünlüce, hizmet etmekten çok daha fazla katkı sunabilir Eskişehir’e.
Tamam kabul ediyorum. Kapıları ardına kadar açmak bir yönetim biçimidir.
Ancak o kapıya gelen yolları onarmak yürünebilir kılmak da bir hizmet değil midir?
İyi yönetmenin ilk şartı iyi bir ekipten geçmemekte midir?