Prof Dr. Suğur açıklamasında şu ifadelere yer verdi;

" Türkiye yüksek öğretimi idari anlamda merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. YÖK bu merkeziyetçi yapılanmanın kurumsal aktörüdür. Rektörlük atamaları da artık seçimle değil merkezi olarak yapılmaktadır. 
Süreç şu şekilde işlemektedir. Rektörlük ataması yapılacak üniversite ile ilgili YÖK bir duyuruda bulunur. Rektör adayları da akademik deneyimlerini, üniversite ile ilgili projelerini/hedeflerini ve özgeçmişlerini içeren bir dosya ile YÖK’e başvuruda bulunurlar. YÖK başvuruları değerlendirir, aday sayısını 3’e düşürür ve Cumhurbaşkanlığına sunar. Cumhurbaşkanlığı da bu 3 adaydan uygun gördüğü bir adayı rektör olarak atamasını yapar.
Bu atama süreci Türkiye’de Yükseköğretiminin temel problemlerini ne kadar çözebildiği tartışma götürür. Rektör atama sürecinin merkezi olmasının birçok mahsurlu tarafları var. 
1.  Rektör adayının kimler olduğu ve hangi projeleri hayata geçireceklerine dair üniversitelerde hiç kimsenin bir bilgisi yoktur. 
2. Atama sürecinin merkezi olması üniversiteleri siyasi etkiye/nüfuza daha açık hale getirmektedir.
3. Atamanın merkeziyetçi yapısı üniversitelerin zaten iyice zayıflamış olan akademik ve idari özerkliğini daha da azaltmaktadır.
4. Atama sürecinde kurum çalışanlarının rektör atamalarına dair hiçbir etkisi yoktur. 
5. Atanan rektörlerin bir bölümü, göreve geldikten sonra başka üniversitelerden ve kurumlardan siyasi nüfuzunu kullanarak o kuruma gelmek isteyen çok sayıda kişiye kadro açması ve dışarıdan gelenlerin çoğuna da idari bir pozisyon tevdi etmesi (müdürlük, dekanlık, rektör yardımcılığı vb.) kurumsal kültüre çok büyük zararlar vermekte ve o kurumda çalışanların kurumsal aidiyetini zedelemektedir. 

Birçok kişinin problem olarak gördüğü “rektörün dışarıdan atanması” konusunda farklı düşünüyorum. 
Temel sorun rektörlerin kurum içinden veya kurum dışından atanması değildir. İdari yönden başarılı olabilen rektör adayları kurum içinden olabileceği gibi, kurum dışından da olabilir. Aynı şekilde vasat rektör adayları da kurum içinden olabileceği gibi kurum dışından da olabilir. Amaç vizyon sahibi bir rektör adayının içeriden veya dışarıdan ne kadar sağlıklı bir şekilde belirlenebildiğidir. 
Kanaatimce rektör atamalarında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlar olmalıdır. 
-Atanan rektörlerin akademik olarak bilimsel araştırma ve yayınlarda ne kadar başarılı olduğu, 
-İdari deneyimlerinde görev aldığı kurumlarda neleri ne kadar başardığı,
-Siyasi kimliği ile değil, akademik kimliğiyle ön plana çıkan biri olup olmadığı,
-Kurumu daha ileriye taşıyabilecek vizyoner projelerinin olup olmadığı,
-Kurumda çalışanların özlük haklarını ne kadar koruyabildiği, 
-Şehir ile üniversite ilişkisini ne kadar geliştirebildiği, 
-Kurumu akademik ve bilimsel alanda nasıl ve ne şekilde rekabet edebilir hale getirebileceği,
-Eleştirel akademik çalışmalara ne kadar alan açabildiği,
-İdari ve mali açıdan ne kadar şeffaf ve hesap verebilir olabileceği,
-Kurum içi atamalarda ve terfilerde ne kadar çok adaletli ve tarafsız davranabildiği.
Kuşkusuz bu kriterlere yenileri de eklenebilir.

Tüm bunları neden yazdım? 

Geçtiğimiz dönemlerdeki rektör atamalarının ve rektörlerin görevden alınmalarının Anadolu Üniversitesi çalışanı olarak bizleri ne kadar olumsuz etkilediğini ifade etmek ve tarihe not düşmek için yazdım. 

Son söz olarak: Anadolu Üniversitesini 1958 yılından itibaren yoktan var eden, üniversitemizi yıllarca siyasetin arka bahçesi olmamasına gayret eden, kimi zaman “idari yönden bazı kusurları olsa bile” üniversitenin kurumsallaşmasına çok önemli katkıları olan, büyük çabalarla bu kurumu eğitim-öğretim yuvası haline getiren, Türkiye'nin en güzel kampüslerinden birisine sahip olmamıza vesile olan, emek veren eski yöneticilerimizi saygıyla selamlıyorum."

Kaynak: Eskisehir Net Haber Merkezi