Röportaj: Cihan Yıldırım
Merhum Hacı Abdurrahman Sarar ve Merhume Fadime Sarar’ın oğlu, Jale Sarar’ın eşi, Gözde, Emre ve Emir Sarar’ın babası, Derin, Mina ve Lavin’in dedesi 1950 doğumlu Celaleddin Sarar 8 Şubat 2023 Çarşamba günü vefat etti. Cemalettin Sarar’ın kardeşi, Sebahattin Sarar’ın abisi olan Celaleddin Sarar, 10 Şubat Cuma günü Mahmut Sami Ramazanoğlu Camisi’nden son yolculuğuna uğurlandı. 


Biz babasız büyüdük sayılır
Eskişehir’de doğan, iş gezileri hariç tüm hayatı Eskişehir’de geçen, göz önünde olmayan, çalışkanlığı dillere destan olan Celaleddin Sarar’ı oğlu Emre Sarar ile konuştum. Eskişehir OSB’de kurulu Sarar’da buluştuğumuz Emre Sarar, sözlerine “Babam inanılmaz bir iş kolikti. Biz babasız büyüdük sayılır. Babamızı evde fazla görmezdik. Sabah kalktığımızda işteydi, akşam yattığımızda eve gelmemişti. 4-5 yaşlarında Yediler’de oturuyorduk. Eve yakın bir market vardı… Bir gün anneme ‘markete gidip bi tane baba alalım’ demişim. Baba özlemiyle büyüdük. Hep dışarıda, hep çalıştı. Yurt içi, yurt dışı hep çalıştı…” diyerek başladı.
 

Babam tekstil bölümüyle ilgileniyordu

 1944’te kurulan ve Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşlarından biri olan Sarar, üç kardeşe aitti. Emre Sarar’a kardeşler arasındaki iş bölümünü sorduğumda “Üç kardeş arasında Cemalettin Sarar, ailenin büyüğü olarak baş patron oydu. Babam tekstil bölümüyle ilgileniyordu. Kumaş alımı, koleksiyon yapımı, imalat, satış, mağazacılık, ürün geliştirme… Tekstil bölümünün tamamı babamın kontrolü altındaydı. Sebahattin Amcam da tüm finanstan sorumluydu” dedi.
 

Son ana kadar işin başındaydı 

“Babam çok sık yurt dışı seyahat yapardı. Genelde Avrupa’ya olurdu. Uzak Doğu’ya da çok giderdi. Gittiği zaman bir, bir buçuk ay gelmezdi. Devamlı fabrika gezerdi” diyen Emre Sarar, “Son ana kadar işin başındaydı. Hatta salı akşamı bile, bizde oradaydık ailece… Gece yarısına kadar iş konuştuk. Yazdık, çizdik, notlar aldık… Devamlı iş konuşurduk. Son yıllarda ara sıra ‘Ya baba, annemi de al biraz dinlen’ falan derdik. Babam ‘Ölene kadar çalışacağım’ derdi. Öyle de oldu…” dedi.
 

Babam araba kullanmayı severdi 

Babasının oturmayı, oturarak iş yapmayı hiç sevmediğini anlatan Sarar “Babamın makam odası gibi bir şeyi bile yoktu denebilir. Ofisleri sevmezdi. Oturarak çalışmayı sevmezdi. Odası vardı ama namaz kılmak ve kahve içmek için kullanırdı. Sonra yine hep fabrikanın içinde gezerdi” dedi.
Babasının sevdiği şeyleri sordum… Emre Sarar şöyle cevap verdi: “Babam araba kullanmayı severdi. Aşırı mütevazı bir insandı. Gösterişi asla sevmezdi. Bizleri de öyle büyüttü. Aşırılığı hiç sevmezdi. Arabası için ‘güvenli olsun yeter’ derdi. Bir gün arkadaşının arabasına binmiş, hoşuna gitmiş bize ‘bana da bundan alın’ demişti… Toyota almıştık iki üç ay önce ona… Kendi kullanırdı, asla şoför kullanmazdı. Yurt dışına çıkacağı zaman bile İstanbul’a kendi gider, havaalanı otoparkına park eder, uçağına binerdi. Dönüşte yine aynı… Her zaman saat 05.00’te yola çıkardı. Bu, onun için bu kuraldı. Sabah 5’te teker döner derdi. Çok güzel araba kullanırdı. Lakabı kaptandı… Bana ‘Oğlum iyi arabaya binmek için uğraşma, arabayı iyi kullanabilmek için uğraş’ derdi.”
 

Babana söyle de şurada bi sandviç yiyelim

Celaleddin Sarar’ın çalışkanlığını birkaç sohbette duymuştum… Dillere destan denebilir… Oğlu, bu konuda şunları söyledi: “Kime sorarsanız sorun çalışkanlığı hep ön plandaydı. Kendisinden önce hatta bazen ailesinden önce iş gelirdi, çalışanları gelirdi. Çalışmayı çok severdi. İşi tutkuyla yapardı, asla sıkılmazdı. Ne cumartesi ne pazar, tatili sevmezdi. Tatillerden kaçardı… Tatili sevmezdi, çok fazla tatil yapanları da sevmezdi. Milano’da kumaş fuarına giderdi. İş gezisi onun için tatildi… Fuardan sonra mağaza dolaşırdı. Onunla fuara gidenler bana ‘Emre, babana söyle de şurada bi sandviç yiyelim’ derdi.   
 

En büyük tartışma konumuz 

Emre Sarar, babasıyla en büyük tartışma nedeni için “Saat 04.00-04.30 gibi kalkar, biraz kendi kendine kalır, sonra 06.00-06.30 gibi işe gelirdi. Son zamanlarda 08.00-08.30 gibi işe gelmeye başladı. İşçiden önce gelirdi, işçiden sonra çıkardı. Babamla en büyük tartışma konumuz buydu. Bana da hep ‘işçinden önce gideceksin, işçinden sonra çıkacaksın’ derdi. Zor ama yapacağız artık…”


Makinecisine kadar bilirdi 

Çalışanlarıyla ilişkisi nasıldı? Emre Sarar “İş konusunda bize bile bazen acımasızsa davrandığı için… Ama hep şöyle derdi. Ben onların karakterine bir şey demiyorum. İş konusunda eleştiriyorum. Kapasitelerini kullanmıyorlar, işlerine önem vermiyorlar, yapabileceklerini yapmıyorlar, kendilerini geliştirmiyorlar onun için kızıyorum onlara derdi. Tüm çalışanlarını bilirdi. Öyle sadece üst yönetimle muhatap değildi. Makinecisine kadar bilirdi. İsimlerini bilirdi, yaptığı işi bilirdi, adetleriyle bilirdi… Teması severdi, çalışanlarına dokunmayı severdi” diye konuştu.

Kendini odaya kitlerdi!

Babasının ön planda olmayı hiç sevmediğini anlatan Sarar “Protokolü, ön planda olmayı hiç sevmezdi. Bu işleri Amcam Cemalettin Sarar üstlenmişti. Fabrikaya protokol geldiği zaman kendini odaya kitlerdi. Aman beni sorarlarsa ben yokum derdi…” diyerek anlattı, Celaleddin Sarar’ın bu yönünü…  

Beni Cuma günü defnedin 

Emre Sarar, şöyle devam etti: “İmanı çok kuvvetliydi. Ölümden hiç korkmazdı. 2010 gibi umreye gittik birlikte… Kadir Gecesi oradaydık. O gün bana ‘Oğlum Allah nasip etse de burada ölsem’ demişti. İmanı çok yüksekti… Babam Cuma günlerini çok severdi. Allah iki gün yatak, üçüncü gün toprak nasip etsin derdi. En çok sevdiği Cuma günü defnettik. Beni Cuma günü defnedin derdi. Bende ‘Baba Allah gecinden versin, ya cumartesi vefat edersen derdim. O zaman Cumayı bekleyin derdi… Cumayı çok severdi. Cuma onun için çok bambaşka bir gündü. Başka bir enerjiyle uyanırdı. Cuma onun için çok özeldi. Babam artık gözlerimizin baktığı yerde değil, gözlerimizin daldığı yerde olacak. Nurlar içinde yatsın. Tekstil sektörünün duayenini kaybettik. Yurt içinden yurt dışından da çok arayan oldu. Allah herkesten razı olsun.”


Bizleri de asla kayırmazdı 

Anladığım kadarıyla pek özel yaşamı yok. Yine de soruyorum işten sonraki Celaleddin Sarar’ı… Emre Bey “Torunlarına aşıktı… Evde diz çöküp onlarla belki tüm dedeler gibi oyunlar oynayan bir Celaleddin Sarar görürdük. Ama işe geldiğinde pire için yorgan yakan bir Celaleddin Sarar görürdünüz. Babam iş konusunda çok katıydı. Çok disiplinli, çok titiz… Hata yaptığında kendisine bile çok kızardı, kendisini de acımasızsa eleştirirdi. Bizleri de asla kayırmazdı. İş söz konusu olunca en iyisini yapacaksınız derdi. Emre Sarar’a da öyleydi… Ablamı çok severdi ama ona da öyleydi… Hep ‘iş konusunda babamı bile tanımam’ derdi. İş konusunda böyleydi… İşinde en iyi olmak isterdi. Geldiği konum onu asla tatmin etmezdi” dedi.


Osmanlı dizilerini izlerdi

Celaleddin Sarar’ın hobilerini sordum… Bi koleksiyonu var mıydı? Biriktirdiği bir şey… Boş zamanlarda ne yapardı? Emre Sarar “Kumaşı çok severdi, kumaşa dokunmayı çok severdi. Yeni bir şey üretmek, bir kalıp ya da model çıkacağı zaman huzursuz uyurdu. Onu hemen görmek isterdi. Hobisi neredeyse yoktu. Kumaş ve düğme biriktirirdi. Kitap okumayı severdi. Akşamları yemekten sonra, Osmanlı tarihini çok sevdiği için o tarz dizilere bayılırdı” diyerek anlattı babasını…


Onun 12 gözü var 

Kumaşa dokunduğu anda kumaş hakkında her şeyi söylemesi… Allah vergisi bu özelliğini bilenler “Onun 12 gözü var. Onu parmaklarının ucunda…” derdi. Son haftada babasına hastane sürecinde bir gece refakat eden Emre Sarar “Hasta olmayı sevmezdi, hasta olduğunun bilinmesini hiç istemezdi” dedi.