Bugünden tam 166 yıl önce 1857'de ABD'nin New York kentinde 40 bin tekstil isçisi
kadın, çalıştıkları fabrikada bir direniş baslattı. Fabrika kapılarının kilitlenmesiyle birlikte çıkan
yangında çoğunluğu kadın olan 129 kişi hayatını kaybetti. İşçilerin yanan bedenleri, bugün biz
kadınların mücadelesine ve direnisine meşale olmaya devam ediyor. Bizlere miras kalan 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü; hakları için mücadele eden kadın iscilerin taşıdıkları bayrakları
bizlere devrettigi gündür, biz kadınların mücadele günüdür.

      Türkiye Saglık Işçileri Sendikası Kadın Komisyonu ve sendikaya üye kadınlar olarak
bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, 6 Subat'ta meydana gelen ve tüm ülkemizi
derinden sarsan deprem afetinde kaybettiğimiz basta saglık isçileri olmak üzere tüm kadınlara
 atfediyoruz. Kaybettigimiz on binlerce insanımızın anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

       Toplumsal yasamın tüm alanlarında oldugu gibi depremde de toplumsal cinsiyet
esitsizlikleri biz kadınların karşısına çıkıyor. Deprem bölgesinde depremzede kadınların
yasadıkları bazı sıkıntılara dikkat çekmek istiyoruz. Deprem bölgelerinde yapılan röportajlar
ve arastırmalar kadınların yaşadıkları sorunları gün yüzüne çıkarıyor. Toplumsal normlar
 çerçevesinde kadınlar, deprem bölgelerinde de evi geçindirme rolünü üstlenme durumunda
bırakılıyorlar. Deprem afetinin yaşandığı bölgelerde bir ev yok, mutfak yok ya da herhangi bir
sekilde kendilerini yeniden üretip geçimlerini sağlayabilecek alan ve malzeme yok fakat bu
görevi yine de kadınlar üstelenmiş durumda. Sanki her şey olagan akışındaymış gibi yine
yemeği kadınlar yapıyor. Çocuklara, hastalara kadInlar bakmaya calışıyor. Bu sorumluluk,
kadınların omuzlarına yüklenmis durumda. Bu da yaşadıkları tramvayı artırıyor. Kadınların
ihtiyaçları ise arka plana itilmiş. Deprem bölgesinde olanaklar kısıtlı, kadınların dile getirdigi
sorunlar ortak. Van, Elazığ ve Marmara depremleri ile deneyimlenen tehlikeleri de hatırlatmak
istiyoruz. Kadınların yağma ve cinsel saldırılara maruz kalması, kadınlar icin hayati önem
taşıyan hijyen eksikligi, gebe ve emziren kadınlara özgü oluşabilecek süt kesilmesinden
emzirme odalarının ve sağlıklı ortamda doğum hakkının olmamasına kadar yabancı
olmadığımız problemler şu anda deprem bölgelerinde yasanan sorunlardan bazıları olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunlara karşı bir an önce önlem alınması ortak talebimizdir.
Maruz bırakılan her durum ve olayda oldugu gibi yine en çok kadınların etkilendiği gerçeğinin
bir kez daha yüzlere çarptıgı dogal afet, savaş gibi unsurların yıkıcılığı ülkemizde ve dünyada
ortadadır. Bütün bunlar da mücadele etmenin haklılığını daha fazla ortaya koymaktadır.
                       

         Fabrikalar, sokaklar, isyerleri, evler, okullar kısacası yaşamın her alanı kadınların
sömürüldügü ve yok sayılmaya çalışıldığı yerler haline gelmis durumda. İşyerlerinde, üretim
alanlarında ucuz iş gücü olarak görülen yine biz kadınlar oluyoruz ve hak gasplarından
fazlasıyla payımızı alıyoruz. Küçülmeye giden iş yerlerinin ilk gözden çıkardığı çalışanları
 kadınlar olurken haklarını arayıp sendikalı olan ya da direniş başlatan isçiler, işverenin ve
yasaların gergek yüzüyle karşı karşıya kalıyor.

                         Biliyoruz ki sömürüsüz, cinsiyet eşitliginin sağlandığı, kadın cinayetlerinin ve kadına
            yönelik her türden gerici politikanın son buldugu bir dünya mümkün. Bu dünyayı yaratmak biz
            kadınların ellerinde. Örgütlü, mücadele ve umut dolu nice 8 Martlara!