Programda yaptığı konuşmada köy enstitülerinin tarihini anlatmaya gerek olmadığını belirten Başkan Kurt, çünkü bütün Türkiye ve dünyanın köy enstitülerini bildiğini kaydetti. “Biz bunu kendi ellerimizle yok etmişiz” sözleri ile köy enstitülerinin kapatılmasına tepki gösteren Başkan Kurt, “Bu tarihi alanı biz restore edip, yeniden eğitime ya da kültüre kazandıralım istiyoruz, ama ne yazık ki izin verilmiyor. Ve böyle çürümeye terk ediliyor” dedi. Türkiye’de köy enstitüsü deyince bu işin mimarı İsmail Hakkı Tonguç’un akla geldiğini ifade eden Başkan Kurt, Eskişehirli olan ve Çifteler Köy Enstitüsünde çalışan Talip Apaydın ve Mehmet Başaran’ı saygı ile andı. “Burasının adı Hamidiye köyü, buradan mezun Yakup Kepenek, yine buradan mezun pek çok bilim insanı, sanatçı yetişmiş. Bu çevre köylerin tamamında ciddi anlamda eğitimci yetişmesine sebep olmuş bir alan burası” diyen Başkan Kurt, Çifteler Köy Enstitüsü’nün değerinin bilinmediğinin altını çizdi.
50 YILLIK SÜREÇTE BU ÇEVREDE BİR TEK CİNAYET İŞLENMEDİ
Bu köylerin yaklaşık 150 yıllık köyler olduğunu dile getiren Başkan Kurt, bu 150 yıllık süreçte bu çevrede bir tek cinayet işlenmediğinin altını çizdi. Başkan Kurt, “Dostluk, barış, kardeşlik ön planda olmuştur, çünkü burada eğitim var. 1930’lardan itibaren bu bölgede hem eğitmen okulu, hem öğretmen okulu hem köy enstitüsünün olması, her köyden 10 öğretmenin yetişmesi anlamına geliyor. O da geometrik bir büyüme ile daha çok çocuğun eğitim görmesine sebep olmuştur. Örneğin bu köyde üniversite mezunu sayısı 200’den fazladır. Dolayısı ile o öğretim göreneği yaygınlaşmış ve bir kültür haline gelmiştir. Hamidiye,
Mesudiye, Mahmudiye ve Seyitgazi’nin diğer köyleri tamamen bilimsel anlamdaki eğitimi köy enstitülerinden almışlardır” diye konuştu.
BİZ BURAYA SAHİP ÇIKMAK İSTİYORUZ
Çifteler Köy Enstitüsü’nün ilk köy enstitülerinden olduğuna dikkat çeken Başkan Kurt, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Eğer izin verilirse biz burayı çok güzel bir hale getiririz. Biz buraya sahip çıkmak ve korumak istiyoruz. Yetkiyi versinler hiç sıkıtı yok, çok kolay çözeriz.”
Köy enstitülerini unutturmamak için Odunpazarı’nda yaptıkları çalışmaları da anlatan Başkan Kurt, “Odunpazarı Belediyesi’ni biz aldıktan sonra Köy Enstitüsü Derneği ile birlikte Odunpazarı’ndaki parkların tümüne köy enstitüsü ismini ve köy enstitüsü mezunu markalaşmış öğretmenlerimizin ismini verelim dedik. Onların belirlediği 7-8 ismi büstlerini de yaparak parklarımıza verdik. Şuanda Eskişehir’de bu parklarda gençlerimiz, çocuklarımız ve kadınlarımız yaşantılarını sürdürüyor. Biz de köy enstitülerini unutturmamaya çalışıyoruz. Unutturmamak için de mücadele ediyoruz. Bunların içinde Türkiye’nin bildiği isimler var. Belki bu parklar olmasaydı, bu isimler unutulurdu. Odunpazarı Belediyesi meclisinde almış olduğumuz kararlarla parklarımızı canlandırdık. Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği bu konuda bize ciddi katkılarda bulundu. Her yıl 17 Nisan’da Köy Enstitüleri Parkı’nda köy enstitülerini anıyoruz. Kuruluşu Türkiye’nin kaderini değiştirebilecek bu eğitim kurumlarını ve bu eğitim kurumlarında görev yapan insanları bir Türk aydını olarak unutmamız gerekiyor. Odunpazarı Belediyesi de bu noktada üstüne düşen her şeyi yaptı. Ben, Odunpazarı Belediye Başkanı oluncaya kadar İsmail Hakkı Tonguç adına Eskişehir’de hiçbir eser yoktu. Bu beni üzüyordu. Zaman zaman İlyas hocamla sohbetlerimizde bunu dillendiriyorduk, belediye başkanı olduktan sonra da bunu ortadan kaldırdık” dedi.
TARIK AKAN, YILMAZ GÜNEY GİBİ SANATÇILARIMIZIN DAHA DA ÇOĞALMASINI İSTİYORUZ
16 Nisan 2016’a aramızdan ayrılan Türk sinemasının önemli isimlerinden Tarık Akan’ı da saygı ile anan Başkan Kurt, Tarık Akan’ın Ergenekon duruşmalarında polis barikatı önünde çekilen fotoğrafına değindi. “Bu, Türkiye’de halktan, aydınlıktan yana politika yapanların çok sık rastladığı bir manzara. Çünkü ilerici her hamlede karşımıza polis barikatları gelir. Biz de onu aşmak için bu mücadeleyi yaparız. Tarık Akan gibi Türkiye’nin en popüler sanatçısının bu işin içene girmesi, onun içindeki devrimci ruhu ortaya koyuyor. Pek çok sanatçı yaşadığı konfor alanı içinde bu tür eylemlere çok sıcak bakmıyor. Çünkü kendisi rahat, toplumun çektiği sıkıntılar onların umurunda olmuyor, ama Tarık Akan bunun istisnası. Tarık Akan gibi pek çok sanatçımızda bu konuda bizimle birlikte mücadele edenlerden” diyen Başkan Kurt, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Ergenekon davaları gerçekten Türkiye hukuk tarihi için bir garabet idi. Bunu o zaman söylediğimizde Ergenekon’un savcılarıyız diyenler, daha sonra 15 Temmuz’da ne kadar yanıldıklarını, yanlış yolda olduklarını gördüler. Ama bu sefer başka türlü çevirerek yine gerici formda devam ettiler. Tarık Akan, Yılmaz Güney gibi sanatçılarımızın daha da çoğalmasını istiyoruz, çünkü halk onları dinliyor; benimsiyor, onların yürüdüğü yolu doğru sayıyor. Çünkü onlar halkın idolü olmuş. Doğru yolu onların göstermesinde yarar var. Keşke köy enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz daha çoğalsaydı, daha iyi bir eğitim alsaydık. Bu işler çok daha farklı bir noktaya gelecekti. Tarık Akan’ı biz mücadeleci ruhu ile biliyoruz. 12 Eylül’de çektiği sıkıntılar ile biliyoruz. 12 Eylül’de Tarık Akan’ın tutuklanması, hapse girmesi ve yargılanmasının sebebi Barış Derneği Davası. Barış Derneğini kurarak, Türkiye’ye ve dünyaya barışı getirmeye çalışması bir suçlama sebebi oldu ve ne yazık ki hapishanelerde sıkıntılar çekti. O sıkıntılar kem sanat hayatına hem de ekonomik hayatına yansıdı. Çünkü baskıcı bir düzen onu baskılamaya devam etti.”