‘Çanlar tarım için çalıyor’ aslında bu başlıkla yazıya giriş yapmam yanlış olmaz. Mart 2020 yani salgının başlangıcından bu yana ‘pandemide gıda güvenliği’ dünyanın temel konularından biri haline geldi.

Akıllı ülkeler kategorisine almak istediğim İskandinav ülkeleri yıllardır tohuma yatırım yapıyor. Dijital devrimin her sektörde adım adım hissedildiği günümüzde gıdaya yatırım yapmamak büyük bir bilinçsizlik örneğidir.

Türkiye’de özellikle İç Anadolu Bölgesi başta olmak üzere kuraklık kendini göstermeye başladı. Ülkemizde en yakın örnek ise Çanakkale’de yaşanan son durum. Bir yıllık içme suyunun kaldığı şehirde su kısıtlamasına gidildi.

SU…

Su olmadan tarım, sanayi, verimli eğitim; kısacası hiçbir şey olmaz. Bugünkü köşemin ana konusu ise tarım.

Tarımda iyiye gittiğimizi söylemek isterdim fakat durumlar iç açıcı değil.

Başta endüstri bitkileri ve sebze tohumculuğunda (bu bitki gruplarının tohumculuğunda karlılık yüksek olduğu için) özel sektörün pazardaki payı çok yüksek, özel sektör firmaları da genellikle yurtdışında ıslah edilmiş ticari çeşitleri ülkemizde üreterek sertifikalandırarak iç piyasaya ve hatta yurtdışına satıyor.

Bununla beraber 2006 yılında yürürlüğe giren tohumculuk yasasının ardından özel sektörün payı hızla artmış yerli tohum ıslahı, tohum üretimi hatta ihracatı hızla artan ivmeye yönelmiştir.

Atalık tohum olarak da sık sık gündemde yer alan yerli tohumculuğun gelişmesi için ileri teknoloji kullanımı ve Kamu ARGE çalışmalarının çok daha iyi organize edilmesi kaçınılmaz.

Atalık tohumlar genetik ve bilimsel olarak çok değerli bir hazine olmasına rağmen “atalık tohum” ve hatta ıslah edilmiş bitkiler ile ilgili toplumda kafa karışıklığı var. Yerel materyaller, köy çeşitleri veya atalık tohumların genetik zenginliğinin korunması ve üzerinde bilimsel çalışmalar yapılması çok önemli.

Temel besin maddelerimizden buğday üretiminde de son zamanlarda dalgalanmalar mevcut. İklimsel nedenler ve ekonomik sıkıntılar bir araya gelince üretim ivmesi azalıyor.

Üretici de bu sefer mısır, ayçiçeği, arpa gibi ürünlere yöneliyor. Mısır ve ayçiçeğinin getirisi yüksek, arpanın pazar kolaylığı temel etken.

Mısır bitkisinin buğday üretim alanlarına girmesinin dezavantajı da mevcut. Mısır çok su tüketen bir bitki, hal böyle olunca aşırı su kullanımı giderek artıyor.

Mekanizasyon ağırlıklı teknolojinin yaygınlaşması başta tarımsal sulama için büyük bir fırsat olmuştur. Bu fırsatı daha karlı bir üretim için kullanmak isteyen çiftçiler ise derin kuyular açarak ve mevcut akarsuları kullanarak sulu tarım yapabiliyor. Orta Anadolu gibi su kıtlığı olan bölgelerde mısır gibi çok su tüketen bitkilerin üretiminin yaygınlaşmasının önüne geçmek için bazı destekleme planlamaları yapılmak istense de pek etkili olamadı. Derin kuyuların aşırı derecede açılması, akarsuların kullanımı, etkili ve bilimsel sulama uygulamaları, ürün deseni gibi konularda acil ve etkili kararlar alınmalı.

Bir diğer vahamet ise tarımsal üretim gücümüzü düşürecek şekilde hatta ithalatçı olma pahasına kentleşme, tarım alanlarının bozulması da istenmeyen bir vaka olarak karşımıza çıkıyor.

Tarım ve gıda güvenliği sektörleri iklim değişikliği açısından en savunmasız sektörler. 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Bunun açık açık bilinmesine rağmen tarıma gerekli yatırımlar yapılmıyor. Kırsal kalkınma kooperatifleri ayakta kalmaya çalışıyor ancak daha büyük yatırımların ileride aç kalmamamız için yapılması gerekiyor.

Yerel bilgi ve deneyimlere dayanan kısa vadeli stratejiler, ulusal ve uluslararası uygulanan uzun vadeli stratejiler ile çözüm odaklı bir planlama yapılabilir.

Şimdi sizlere iklim krizinin tarımda yarattığı etkileri, bizleri bekleyen tehlikeleri ve yapılması gerekenleri araştırmalarım sonucunda madde madde paylaşacağım. (Önümüzdeki günlerde bu konuyu tekrardan ele alacağım)

-İklim değişikliğine bağlı olarak büyüme mevsiminin uzadığı koşullarda aynı arazide yıl içerisinde 2, hatta 3 kez ekim yapılarak arazi verimliliği artırılabilir. (Bu bir çeşit çevreyi koruma ve tasarrufa yönelme)

-Tarım Sigortaları Kanunu; kanunun 12. Maddesi’nde sayılan kuraklık, dolu, don, sel, fırtına, hortum gibi olayların içinde yer aldığı riskler nedeniyle üretici zararlarının tazmin edilmeli. (Hava olaylarından dolayı afetler kaçınılmaz olacak. Bu kanun maddesini özellikle üreticiler belleğine kazımalı ve haklarını korumalı)

-IPCC tarafından yapılan RCP8.5 senaryosuna göre elde edilen sıcaklık verileri incelendiğinde ülkemizin yıllık ortalama sıcaklıklarının 2013-2099 periyodu boyunca sürekli artış eğiliminde olduğu göze çarpıyor.

-Isı ve kuraklığa dirençli mahsuller yetiştirilmeli.

-Çok su isteyen pirinç yerine daha az su isteyen buğday ekilebilir.

-Mineral gübreler ve pestisitler sera gazı emisyonlarına neden oluyor ve bu da sağlık için risk oluşturuyor. Toprağın ihtiyacı olan minerallerin kompostlama yöntemi ile sağlanması önem teşkil ediyor.

-2030 yılı itibariyle 8 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunu besleyebilmek için bugünkü gıda üretiminin %60 oranında artırılması gerekiyor.

-Şu an da 1, 1 milyar insan temiz içme suyu bulamamakta, 800 milyon insan beslenme güçlüğü çekmekte.

-2005 yılında, gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik olarak aktif nüfusun yaklaşık yarısı (2,5 milyar insan) geçim kaynağı olarak tarıma güvenmekteydi. Ancak bugün, dünyadaki yoksulların %75’i kırsal alanlarda yaşamaktadır.

-İklim krizi pirinç, buğday, mısır, ve soya fasulyesinde ek fiyat artışlarına neden olacak. (Durum böyle giderse evleri müsait olanlar (çatı çiftlik ve bahçe gibi) bu besinleri yetiştirecek)

-2052 yılında dünya genelinde mahsul veriminin %17 düşmesine karşın gıda fiyatlarının %20 artması olası görülmektedir.

-Telekomünikasyon şirketleri Akıllı Tarım Çözümlerini yaygınlaştırmalı; Sera Takip Çözümü (Çiftçiler, tarım alanlarının sıcaklık ve nem seviyelerini uzaktan takip edebilmekte, sulama pompalarını araziye gitmeden açılıp kapanmasını sağlayabilmekte, yani kısaca tüm operasyonlar merkezden yönetiliyor) Kümes Takibi Uygulaması, Büyükbaş Hayvan Adım ve Lokasyon Takibi, Süt Ölçüm ve Takip Çözümleri, Balık Çiftliği Takibi

-Topraksız tarıma ağırlık verilmeli, 1 tohumdan 16 bin tane domates üretilebiliyor. Topraksız tarımda verim normal tarıma göre beş kat daha fazla.

-Nanopestisit kullanımı artırılarak pestisit kullanımı azaltılabilir.

-Nanoteknoloji, akıllı gübre, robotik çiftlikler, akıllı sulama sistemleri, dijital tarım makineleri, yeni nesil mobil traktörler; tarım artık bunlarsız yapılamaz.

Tabi yukarıda saydıklarıma kapsamlı bir organizasyon ve büyük bir yatırım lazım.  Önümüzdeki 10 yıl için gıdaya gerekli destekler yapılmazsa bizleri karanlık bir gelecek bekliyor.