Yaşam süresindeki artışla birlikte, yaşlanma 21. yüzyılın en önemli demografik olgularından biri haline geldi. Gelişmiş ülkelerde, ortalama yaşam süresinin 70-80 yıl aralığına yükselmesi, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “insanlığın zaferi” olarak tanımlansa da beraberinde pek çok sorunu da beraberinde getirebiliyor. Bunların başında ise hiç kuşkusuz en yaygını Alzheimer olan demans türleri geliyor.
Dr. Özlem Önder, görülme sıklığı her geçen gün artan Alzheimer ile ilgili bilinmesi gerekenleri anlattı.
Demans teriminin Latince zihin anlamına gelen “mens” kelimesinin önüne bir olumsuzluk eki getirilmesiyle oluşturulduğunu hatırlatan Dr. Özlem Önder, “Demans, edinilmiş zihinsel fonksiyonların sonradan yitirilmesi anlamında kullanılmaktadır. Bilinci açık bir kişide günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek derecede entelektüel ve sosyal yeteneklerde yıkıma neden olan bir sendrom olarak tanımlanan bu hastalığın en yaygın olanı ise Alzheimer’dır” ifadesini kullandı.
FİZİKSEL VE PSİKOLOJİK YIKIMA NEDEN OLUYOR
Alzheimer’ın demans vakalarının yüzde 50 ila 70’inin nedeni olduğunu söyleyen Dr. Önder, Alzheimer’ın yaygınlığının 65 yaş üzeri bireylerde yüzde 3 ile 11; 85 yaş üzeri bireylerde ise yüzde 20 ila 47 gibi yüksek oranlara ulaştığını söyledi. Yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik yıkıma neden olan Alzheimer hastalığının, hastalık kaynaklı ölümler sıklık açısından da dördüncü sırada olduğunu vurgulayan Dr. Özlem Önder, “Yaşlanan nüfus arttıkça Alzheimer hastalığının görülme sıklığı ve hastalığın oluşturduğu yükün de giderek artacağı açıktır” dedi.
“Alzheimer Hastalığı, bilinçte bozulma olmaksızın bellek yıkımı ile başlayan birden fazla kognitif alanın bozulduğu, bununla ilintili olarak eski toplumsal ve mesleki işlevsellik düzeyine göre anlamlı bir gerilemenin görüldüğü, seyri açısından sinsi başlangıçlı ve yavaş ilerleyici bir klinik tablodur” diyen Dr. Önder, “Alzheimer hastalığı sadece kognitif fonksiyonları etkileyen bir hastalık değildir, bunun yanında davranışsal sorunlar, günlük yaşam aktivitelerinde yetersizlik, motor fonksiyonlarda gerileme, uyku bozukluğu ve otonom sinir sisteminin etkilendiğini işaret eden birçok kliniği içermektedir” diye konuştu.
ALZHEİMER BELİRTİLERİ
Alzheimer’ın en sık karşılaşılan belirtileri arasında; “Yakın tarihli olayları ve isimleri unutma, yaptığı işleri tekrar yapma, söylediği şeyleri tekrar söyleme, koyduğu eşyaları bulamama, alışveriş sırasında eksik alma veya ödeme sırasında zorlanma, yemek yaparken hatalar yapma, daha önceden kullanabildiği basit bir aleti kullanma sırasında zorluk yaşama, bilinen yolları karıştırma nedeniyle kaybolma riski yaşama, giysi seçmek, sipariş vermek gibi basit kararları almakta zorlanma” gibi durumları sıralayan Dr. Özlem Önder, “Ancak arada bir alınabilen yanlış kararlar, aylık bir ödemedeki birkaç günlük gecikme, zaman zaman eşya kaybetme veya isim unutma ancak aynı gün içinde hatırlayabilme gibi durumlarda hemen Alzheimer kaygısı yaşanmamalı ve mutlaka bir nörolog ile görüşülerek gerekli değerlendirme ve yönlendirme alınmalıdır” dedi.
GENETİK FAKTÖRLER HASTALIĞIN RİSKİNİ ARTIRMAKTADIR
Alzheimer’ın en önemli risk faktörünün yaş olduğunu vurgulayan Dr. Özlem Önder, “65 yaş sonrası her 5 yılda Alzheimer sıklığı iki kat artmaktadır. Genetik faktörler de hastalığın riskini artırmaktadır. Ailede birinci derece yakında Alzheimer hastalığı öyküsü olması yüzde 10 ila 30 oranında risk artışına işaret eder. Değiştirilebilir risk faktörleri olarak bilinen sigara ve alkol kullanımı, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, serebrovasküler ve miyokard infarktüsü gibi hastalıkların da Alzheimer’ın gelişiminde önemi büyüktür” ifadesini kullandı.
RİSKİ AZALTAN FAKTÖRLER
Sağlıklı beslenme, kötü alışkanlıklardan uzak durma, düzenli egzersiz gibi koruyucu faktörlerin erken yaşlardan itibaren hayatımıza sokulması gibi sağlıklı yaşam rutinlerinin Alzheimer riskini azaltabildiğini söyleyen Dr. Özlem Önder, zihinsel aktivitenin de önemine vurgu yaptı:
“5 yıl ve daha az bir eğitime sahip olmak da Alzheimer Hastalığı için bir risk faktörüdür. Bu nedenle eğitim seviyesinin artırılması ve ‘hayat boyu öğrenme’ kavramı ile eğitim ve öğretimin sürekliliğinin sağlanması büyük öneme sahiptir.”