İkinci el araçlar için dolandırıcılık alarmı: Yüzde 25 indirim görürseniz dikkat İkinci el araçlar için dolandırıcılık alarmı: Yüzde 25 indirim görürseniz dikkat

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Eskişehir Şube Başkanı Orkun Kılıç, Eskişehir Net’te yayınlanan Net Soru programına Meltem Karakaş’ın sorularını yanıtladı. İstanbul Silivri’de meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremin ardından Net Soru programına çıkan Orkun Kılıç’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Depremi afet haline getiren bizleriz”

“İstanbul depreminden alabileceğimiz en net mesaj Türkiye bir deprem ülkesi. Biz bu deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz artık. Ama depreme rağmen bizim yaşamamız mümkün değil. Depremler aslında bir doğa olayı. Biz onları afet haline dönüştürüyoruz. Siz deprem olduğunuz zaman içinde bulunduğunuz zaman binanız yakılmazsa depremin aslında bize hiçbir zararı yok. Fakat bizler ne yapıyoruz? Sel afeti, yangın afeti, deprem afeti gibi sınıflandırmalar yapıyoruz. Bunların Türkçesi şudur: Biz dere yataklarına ev yaptık. Sel afeti oldu. Biz yangın çıkmaması için önlem almadık veya yangın çıktıktan sonra onu söndürme önlemlerini de almadık. Bir yangın afeti oldu. Depremde ayakta duracak kadar sağlam binalar yapmadık. Bu da deprem afeti oldu diye çevirebiliriz. Böyle bir durumdayız. Biz depreme dayanıklı binalar yapmayı biliyoruz, yapabiliyoruz da. Geçtiğimiz Hatay depreminde de gördük. Bütün binalar yıkılmadı. Bazıları ayakta kaldı. Bütün binaları böyle yaparsak deprem afet olmayacak, olması gereken doğa olayı sınıfına girecek.

“1999 yılı bizim için bir milat”

Bizim bir tarihimiz var. 1999 yılı diye. Bu 1999 yılı öncesince 1998’de deprem yönetmeliğimiz yenilenmişti. 1999 depremi olduktan sonra 1998 yönetmeliğinin çok katı bir şekilde uygulanması riskli de oldu. 1999 bizim için bir milattır. 1999’dan önce yapılan binalarda maalesef nervürlü demir dediğimiz demir çeşidi yok. Beton sınıfları çok düşük. Yapı denetim sistemi mevcut değil. O gün ki yönetmelik deprem etkilerini çok ciddi anlamda bugün ki kadar dikkate alan bir yönetmelik değil. Zemin etüdü çalışmaları çok daha sonraki yıllarda gelmiş konular. Dolayısıyla 1999 öncesi binalarımız deprem açısından çok riskli konumdalar.

“1999 öncesi 8 katlı altında dükkan olan binalar riskli”

Eskişehir’de de yaklaşık bizim 100 binamız var. Bunlardan 99 öncesi binalar riskli diye sınıflayabiliriz. 1999 öncesi binalarında içinde özellikle altında dükkanı olan 7 katlı, 8 katlı binalar daha riskli diye sınıflayabiliriz. Bu şekilde azaltarak gittiğimizde bile yaklaşık 10-20 bin binalar civarına geliyoruz. Bu da bizim aslında deprem olmadan dönüştürmemiz gereken, yenilememiz gereken binalar.

“Ne Eskişehir’de ne İstanbul’da kentsel dönüşümü çözemedik”

Bugüne kadar çözülememiş bir sorun var ortada. 1999’u milat olarak kabul ediyoruz. Bugüne kadar geçen 25-26 senede bu işi çözebilir miydik? Türkiye geneline baktığımız zaman ne Eskişehir’de ne İstanbul’da ne herhangi başka bir ilde biz kentsel dönüşümü çözdük diyemiyoruz. Aslında hep çok hızlı bir şekilde bu işi nasıl çözeriz demişiz. Sihirli bir formül aramışız. Aslında bu işin hızlı çözümü, kolay çözümü yok. O çözüm de olmadığı için 2025’e kadar arayarak geçmiş.

“Vatandaşta yeni ev yapacak para yok”

Günümüze geldiğimizde ekonomik krizin etkisiyle de bakınca, bir kere bu evleri yıkıp yeniden yapmanın bir maliyeti var. Bu maliyeti de içinde oturan insanların karşılaması mümkün değil. Bu maliyeti belediyelerin de karşılaması mümkün değil. Böyle bütçeleri de yetkileri de yok. Aynı zamanda bakanlığın da veya merkezi hükümetin de böyle bir bütçesi yok. Dolayısıyla biz artık şundan vazgeçmeliyiz: Biz kentsel dönüşümü vatandaştan para alarak veya devlet eliyle ya da bakanlık, belediyeler eliyle çözmemiz mümkün değil. Bunu kabul etmemiz lazım.

“İmar planlarını yenilemeliyiz”

Bizim elimizde şöyle bir koz var: Eskişehir özelinde söylüyorum. Bizim en riskli yapılarımız şehrin en rantı yüksek yerlerinde. Ana caddelerimiz üzerindeler ve bitişik nizam imar planına sahipler. Yunus Emre Caddesini gözünüzün önüne getirin. Ön tarafta 8 katlı, bitişik nizam binalar, hemen arkasında 3 katlı, bitişik nizam binalar. Biz buraları ada bazında birleştirip imar planlarını değiştirip ayrık nizam binalar haline getirebiliriz. Biz bunu ön tarafta 8 kat, arka tarafta 3 kat. Ortalaması 5.5-6 kat yapıyor. Biz bu binaları yıkıp ayrık nizam, 10 katlı binalar yaparak insanların cebinden para çıkmadan yoğunluğu da çok artırmadan biz bu işi çözebiliriz. Böyle bir çözüm var.

“Vatandaşın cebinden para çıkmaması gerekiyor”

Burada dikkat edilmesi gereken konular; bir, vatandaşın cebinden para çıkmaması gerekiyor. İkincisi vatandaşın oradan gitmek zorunda kalmaması, yerinde bir dönüşüm olması gerekiyor. Üçüncüsü de yeni yapılan binaların depreme karşı çok dayanıklı, sağlıklı olması ve şehrin yoğunluğunu da çok artırmaması gerekiyor. Bu da ayrık nizam imar planına çevirirsek, buraları vatandaşın lehine oluşturacak kat artışları sağlayabilirsek o zaman buraya Eskişehir’in müteahhitti gelir buraları yeniler. Bu 2-3 senede olacak bir konu değil. Ama biz bugün yaparsak önümüzdeki 10 yıl içinde bu binaların yüzde 70’ini biz yenileyebiliriz. Vatandaşlar sadece şuna razı olmalılar: Üç artı bir dairelerini verip karşılığında iki artı bir daire alabilirler. Ama aldıkları iki artı bir daire, verdikleri üç artı bir daireden çok daha değerli bir daire. Vatandaşı da bu konuda ikna etmeliyiz. Vatandaşlar binalarının riskli olduğunu biliyorlar ama binaları yenileyecek paraları yok.

“Bitişik nizam imar planından vazgeçilmeli”

Bitişik nizam imar planı kesinlikle olmaması gereken bir imar planı. Statik açıdan zararlı bir imar planı. Biz bitişik nizam imar planı içinde yeni yapacağımız binaları çok sağlıklı yapamıyoruz. Kağıt üzerinde her şey tamam ama kağıt üzerinde düşündüklerimizi pratikte uygulayamıyoruz. Bunun biçin bitişik nizam olmamalı. Bundan sonraki imar planlarında bitişik nizam imar planı diye bir şey olmamalı. Yine bir deprem anında yanındaki binalar yıkıldığında ortadaki binaların içinde tahliyesi de kolay değil. Yine olası bir depremde ortadaki binanın yanlarında kalan binaların yıkılması da ortada kalan binaya vereceği zararı da tam kestirebilmek mümkün değil. Bitişik imar planından bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Bitişik imar planlarını yapıp aralara yeni binalara serpiştirdikçe hep yapmak istediğimiz kentsel dönüşümü daha zor hale getirmiş oluyoruz.

“İnsanların yüzde 90-95’i binalarını analiz ettirmediler”

Bir binanın depreme dayanıklı olup olmadığını anlamanız için performans analizi dediğimiz detaylı bir çalışma var. Onu yaptırabilirsiniz. Çevre Şehircilik’in lisanslı büroları var. Onlara yaptırabilirsiniz. “Ben bu çalışmayı yaptırınca binama yıkım kararı çıkar mı?” diye soruluyor. Siz Çevre Şehircilik’in kentsel dönüşüm yardımına başvurduğunuzda orada yıkım kararı çıkıyor. Diğer türlü sizinle yapan mühendis arasında kalan rapor olduğu için binanızın riskli olduğunu öğreniyorsunuz. Öyle bir yıkım kararı çıkmıyor. Biz bunu her depremden sonra anlatıyoruz da, öncelikle herkes kendi binasını analiz ettirmek istiyor. Daha sonra şunu düşünüyorlar: Biz bunu analiz ettireceğiz ama ne olacak? Ya riskli çıkarsa? Riskli çıkarsa bizim burayı yıkıp yeniden yapacak paramız var mı? Yok. O zaman hiç inceletmeyelim diyorlar. Ya satmak istiyorlar ya da oturmaya devam ediyorlar. Benim gördüğüm bugüne kadar, bu insanların yüzde 90-95’i binalarını analiz ettirmediler. Ama riskli olduğunu da biliyorlar ama oturmaya da devam ediyorlar.

“Fay hatlarını konuştuğunuz zaman birilerini rahatsız etmemiş oluyorsunuz”

Sabaha kadar fay hatlarını konuşursunuz. Kentsel dönüşüm konuştuğunuz zaman bazı kişilerin üzerine bir görev yüklüyorsunuz. Mesela biz şimdi konuşurken Eskişehir’in belediye başkanlarına ve muhalefet milletvekillerine ve iktidar milletvekillerine bir sorumluluk yüklemiş olduk. Bir araya gelirseniz bu işi çözebiliriz dedik. Bu kentsel dönüşüm konuştuğumuzda oluyor. Fay hattını konuştuğunuzda deprem oluyor, olmuyor, İstanbul depremi Eskişehir’den geçen fay hattını etkiler mi etkilemez mi? Bunları konuşursanız, bunlar insanları rahatsız etmiyor.

“Eskişehir beton sınıfı konusunda avantajlı”

Yapım yılına dikkat etmeleri lazım. 1999 öncesi yapılan bina olmamalı. Çünkü bizim deprem yönetmeliğimiz 1998, 2007 ve 2018 var. Dolayısıyla siz 2019 yapımı ev alırsanız 2018 deprem yönetmeliğine göre yapılmış bir ev olur. 2008 yapımı bir ev alırsanız 2007 deprem yönetmeliğine göre yapılmış bir ev olur. 2018 deprem yönetmeliğinde beton sınıfı C 25 kullanılması, ondan önce C 20 idi. Eskişehir’de mesela ondan da biz avantajlıyız. Çok uzun zamandır C 25 kullanıyoruz. Hatta son zamanlarda C 30 beton sınıfı kullanıyoruz. Eskişehir’de İnşaat Mühendisleri Odası benden önceki başkanlarının belediye başkanları ile yaptığı protokoller ile hep yönetmeliğin üstünde veriler, malzemeler kullanarak gelmiş. Müteahhittine de bakacağız. Ehil bir kişi mi? Mühendis mi? Yanında mühendis çalışıyor mu? Ya da mesleği müteahhitlik mi yoksa başka bir yerde iş yaparken mi bunu yapıyor?

“Yeni imar alanları açmak yerine şehir merkezini dönüştürelim”

Eskişehir’de yeni imar alanları açılması şu açıdan gerekiyor: Şehrin yeni cazibe alanlarına ihtiyacı var. Şehir çok sıkışmış durumda. Biz çarşı dediğimizde hala aynı bölgeyi anlıyoruz. Cazibe bölgeleri dağınık değil. Ama daire fiyatlarını düşürmek için imar planlarının açılmasını istemek bizce çok talihsiz bir açıklama. Arsalar vatandaşın. Siz yeni imar alanları açarak vatandaşın mülkü olan arsayı ucuzlatmayı düşünen bir açıklama doğru bir şey değil. İkincisi bizim yeni imar planlarını açarak arsa üretmektense, mevcutta eski binaları yıkıp yeniden yaparak bizim bina üretmemiz, oralarda arsa üretmemiz deprem gerçeğine karşı bizi hazırlıyor. Sermayeye siz bu işi bırakırsanız onlar isterler ki geçen sene tarla olarak kullanılan yerleri imara açıp kazık beton döküp bina yapalım. Biz de istiyoruz ki şehir merkezindeki hazır eski binalarımızın imar planlarını yenileyelim buraları yıkıp buralarda konutlar yapalım. Arsaları biz buralarda üretelim. Buraları yenileyelim ki depremde insanlar ölmesin.”

Kaynak: Meltem Karakaş