Eskişehir İçbatı Anadolu'nun karasal iklim özelliklerini adeta iliklerine kadar yaşayan bir kent olarak bilinir.
Ömrünün uzun sayılabilecek süresini Eskişehir'de geçirmiş bir birey olarak kara kışları, soğuk gri geceleri, kömür dumanı kokan sokaklarını iyi bilirim.
Hatta bununla ilgili sosyal medyada yazılanları burada da paylaşmak isterim...
"Eskişehir'de yaşamayanların çok bilmediği 9 başlıkta Eskişehir'in meşhur soğukları:
Eskişehir'in "soğuğunu" ismine taşımış otobüs firmaları: İsmail Ayaz ve Buzlu
Bir İskandinav şehrini andıran donmuş Porsuk görüntüleri.
Kışın gelen doğalgaz faturaları.
Bu şehirde marketing bile "sıfırın altında" yapılır. Anadolu Üniversitesi Marketing Anadolu kulübü tarafından düzenlenen etkinlik ismini düzenlenme tarihi olan aralık ayından ve eksilere inen meşhur Eskişehir soğuklarından alıyor.
Paltolu Film Günleri. (Anadolu Üniversitesi etkinliklerinden...)
Donmuş saçlar...
Bolca kardan adam denemeleri...
Geleneksel kar topu savaşları...
Karpostallara taş çıkaran kış manzaraları..."
Hasılı...
Eskişehir denilince başta kara kışı ve ayazı akla gelir...
Öğrencilik ya da memuriyet tayini nedeniyle bir şekilde yolu Eskişehir'le kesişen herkesin dilinden düşürmediği ilk sözcük kuşkusuz soğuk ve karlı kışı olur...
Ne oldu da bugün yani 18 Ocak'ta 13 derecelerde seyreden bir hava sıcaklığı yaşar hale geldik.
İnsan merak ediyor...
Bu havalar pek hayra alamet değil...
Bir yandan da çiftçiler adeta isyanda....
Haklı olarak kuraklıktan şikayet ediyorlar...
Eylül-kasım yağış oranı geçen yıl aynı döneme göre üçte iki azaldı.
Suyumuzu karşıladığımız Porsuk Barajı'nda su seviyesi yüzde 30 seviyesine kadar düştü.
Eskişehir'in 180 günlük suyu kaldı...
Peki ne olacak?
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, Al Jazeere Türk’ten Umay Aktaş Salman'ın kuraklığın ve su kıtlığının nedenlerine ilişkin sorularını yanıtlamış.
Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu'nun uyarı niteliğindeki sözeri şöyle:
"Kent merkezlerinde sele neden olan yağışlara rağmen barajlar dolmuyor. Herkesin bildiği Türkiye’nin iklimine dair o tekerleme bozuldu. Türkiye, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı değil artık. Artık Türkiye’de kışlar ılık ve kurak. Türkiye kuraklıkta son aşama olan sosyo-ekonomik kuraklığa gelme evresinde. Bu yıl yine bir önceki yılın yağışları fazlaydı, oradan idare ettik. Eğer 1 Ekim 2015’te başlayacak su yılı da kötü giderse seneye daha şiddetli kuraklık hissedeceğiz.
O zaman su kesintileri, tarımsal rekolte düşüşleri olacak. Daha fazla orman yangını, daha çok kene, çekirge, daha çok haşere olacak demek. Baharda yağan yağışlar sağanak gök gürültülü yağışlar. Kar gibi bölgesel yağışlar değil. Bakıyorsunuz her tarafı sel götürüyor ama barajdaki su seviyesi yüzde bir bile artmamış. Bizim için önemli olan o soğuk havada, buharlaşmanın az olduğu zamanda kar yağması ve sürekli yağması. Bunlar net kazanç oluyor. Yeraltı sularını da besliyor. Bir, iki saatlik yağış önemli değil. Ekim, kasım, aralık, ocak, şubat, mart çok önemli. Bu aylarda esas yağış alıyoruz. Bu aylardaki gidişat neyse ona göre tedbir almak gerekiyor.
Çiftçi baktı ki kurak, daha az su ihtiyacı olan bitkileri dikmesi lazım. Kuraklığa rağmen halen şeker pancarı, pirinç dikilecek derseniz olmaz. Tarımın kuraklığa göre daha kolay manevra edilebilir olması lazım. Bunun bir politika ve eğitim haline gelmesi lazım."
Peki kuraklığın nedeni sadece iklim değişikliği mi ?
Buna da cevap veriyor Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu:
"Hayır değil. Yağmur az yağıyor, siz masraf yapıp arıtıyorsunuz, elektrik harcıyorsunuz. Ancak şehirlerde suyun büyük kısmı şebekeden toprağa sızıyor. Bazı illerde yüzde 45’lere kadar çıkıyor bu oran. Yağışlar azaldı ama az yağan yağmurları da hasat edemiyorsunuz. Bakıyorsunuz Ömerli Barajı’nın havzasında kocaman bir ilçe kurulmuş. Eskiden yağan yağmurlar toprağa, topraktan sızarak göle gidiyordu.
Su havzalarında kurulan şehirler yüzünden yağan yağmurlar çatılarda toplanıyor, oradan kanalizasyona, oradan da denize gidiyor. Yağmur yağdı diye seviniliyor ama ancak yağmur barajın üzerine yağarsa baraja gidiyor. Suyu toplama konusunda eksiğimiz var. Suyu tüketmeye yönelik ise aşırı bir gidişat var. Havuzlar, kanallar, yapay boğazlar; ters yönde gidiyoruz. Su kıtlığının son nedeni kuraklık. Su kıtlığının bellibaşlı nedeni aşırı nüfus ve sanayinin bir yerde toplanarak aşırı talep yaratması. Çoğu yerde erozyon ve çölleşmeye neden olduk, su havzalarını yerleşime açtık. Suyu kirlettik, doğru kullanmadık. Bunlar kuraklıktan önceki nedenler.
Su havzaları planlamada dikkate alınmıyor. Yurtdışında bir şehir yapılacağı zaman su havzaları ne kadar, ne kadar kişiyi besler diye bakılıp ona göre kuruluyor şehir. Türkiye’de hiç bakılmadan bütün nüfus, sanayi bir yerde toplanabiliyor. Sonra su ihtiyacını karşılamak için diğer bölgelerden su taşıyarak karşılamaya çalışıyoruz."
Dip not olarak şunu ilave etmekte fayda var...
Tarımda bölgesel ürün çeşitliliğinin belirlenmesinden yeraltı sularının kullanımına ve su havzalarının planlanmasına kadar pek çok konuda halen kara düzen içinde olduğumuz aşikar...
Önce buradan başlamak gerekiyor...
Susuz günler yaşamamamız için önce buraya odaklanmamız gerekiyor...
Sizce de öyle değil mi?