Kadınların ruh sağlığını olumsuz etkileyen tüm deneyimler kişi bazında biriciktir ama aynı zamanda her kadının hikâyesi ortaktır.
Feminist psikoterapi; kadınların patolojik görünen davranışlarını, bireysel ‘bozukluk’ olduğu görüşüne karşı çıkarak, bu davranışları baskıcı bir dünyada hayatta kalabilmek için gösterilen baş etme becerileri olarak değerlendirir.
Kadınların ruh sağlığını etkileyen, toplumsal yapıya yönelik risk etkenlerine örnek olarak; şiddet, toplumsal ayrımcılık ve baskı, değersizleştirme, güzelliğe dair normlar, medya temsilleri ve ekonomik, siyasi, cinsel ve bedensel eşitsizlikleri sayabiliriz. Feminist kuram bu eşitsizlikleri ortadan kaldıracak toplumsal değişimi hedefler. Kadınların güçlenmesinin bireysel ve içsel süreçten daha fazlası olduğu, ‘iyileşmenin’ görüşme odasının hem içinde hem de dışında gerçekleştiğini savunur.
Kadınların hayatlarının kanun çerçevesinde değil, erkek egemen sistem ve bu sistemin tahakküm ilişkileri çerçevesinde şekilleniyor olması, bu terapi modelinin toplumsal cinsiyet temelli bir bakış açısıyla, eşitsizliklerle örülü yaşam deneyimlerine odaklanmasına neden olmaktadır. Örneğin; kadınların şiddet gördüğü evden ayrılmamasının, sessiz kalmayı tercih etmesinin altında yatan nedenler nelerdir?
Bu model sadece kadınlarla değil, erkeklerle de birçok alanda çalışılmaktadır. Örneğin, erkek birey, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden kendini tanımlıyorsa, yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar için yardım isteme ve terapiye gitme konusunda direnç gösterebilmektedir. Feminist psikoterapi ile bireyler, tanısal değerlendirme aracılığıyla ortaya çıkan damgalayıcı etiketlerin farkında olarak, bireyleri etiketlemeye devam eden eşitsizlik ve yapısal mirasları tanıyarak, farkındalık sahibi olabilirler.