“Her asker geçtikçe Madam Tadia pencereden bakıyor, önlüğü ile gözünü siliyor, hep ağlıyor: ‘Ne kadar ana daha ağlayacak, hepsi ne güzel, neden bu kadar güzel, nasıl bu kadar güzel?’ diyor.”
Bu sözler; Türk’ün ateşle sınandığı bir döneme -Millî Mücadele cephesinin içinden biri olarak- tanıklık eden Halide Edip Adıvar’ın 1922’de kaleme aldığı “Ateşten Gömlek” adlı eserinde geçmektedir. Bir roman kurgusu içinde yer alan Madam Tadia, esasında gerçek hayattan ve Eskişehir’den bu romana girmiş bir karakterdir. Nitekim Halide Edip, Millî Mücadele yıllarında üstlendiği birçok görevin yanı sıra Eskişehir Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde hastabakıcılık yapmış, bu süreçte Madam Taida’nın otelinde kalmış ve bu Türk dostu kadından anılarında da bahsetmiştir. Sadece Halide Edip’in değil yabancı seyyahların da eserlerinde misafirperverliği, güvenilirliği, hizmet anlayışı ile yer bulan Madam Tadia’nın oteli İstasyon Caddesi’nde ve akasya ağaçları arasındaki iki katlı bir konaktır.
Biz burada diğer kaynaklardaki mevcut bilgileri tekrarlamayacağız ve doğrudan 1911 Eskişehir’ine ve gündemin “boykot” olduğu hareketli günlere doğru yol alacağız. Eskisehir.Net dergisinin Ocak-2021 sayısında yayımlanan “Osmanlı Eskişehir’inde Boykot Dernekleri” başlıklı araştırma yazımda bu hareketli günleri ele almıştım. O dönemde “daima muzaffer bir ordu” şeklinde tanımlanan ekonomik boykotun günümüzden de organize bir şekilde kurumsallaştığını söylersek asla abartmış sayılmayız.
Boykotlar, herhangi bir etnik kimliğe değil “vatanımıza göz diken namus-ı millîmize tecavüz eden”lere karşı olunca elbette dini, dili, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun bütün vatanperverler “Ben de varım!” demişti. Bunlardan biri de kendisinden “âli-cenâb madam” diye bahsedilen Madam Tadia’dır. Trablusgarb Savaşı nedeniyle İtalyanlara yönelik başlatılmış boykotta otelinin kapısını İtalyanlara kapattığını öğreniyoruz. Bir dönem Eskişehir’in aynası, hakikatin sesi olmuş “Hakikat Anadolu Sesleri” gazetesinde bulduğumuz haber aynen şöyledir:
“Dün gece Konya treninden şehrimize dört tane İtalyan çıkmış, bunları hiçbir otelci, hancı, kahveci kabul etmemiş, nihayet, bir ecnebi oteli diyerek Madam Dadye’nin oteline gitmişler; bu âli-cenâb madam da kendilerini koğmuş! Sokak ortasında kalan İtalyanlar, en sonra Cizvit Mektebine müracaat ederek geceyi orada geçirmişler, ertesi gün de savuşup gitmişlerdir.”
Söz konusu haberde belirtildiği gibi “bir ecnebi oteli” Türklerin boykotuna katılmaz düşüncesiyle Madam Tadia Oteli’ne gidenlerin gördükleri muamele, onların bu ezberini bozmuştur şüphesiz. “Kan bağı değil can bağı” gerçeğini unutur insanoğlu çoğu zaman. Gazetedeki imlayla diyecek olursak “Madam Dadye”; can bağıyla bağlandığı bu topraklarda Kurtuluş Savaşı’nda da aynı duruşu sergilemiş ve Eskişehir’i huzurun, sevginin, güvenin şehri yapan değerlerinden biri olarak şehir hafızasının tertemiz sayfalarındaki yerini almıştır. Seyahatnamelerde Tadeus Teyze, Frau Dadia gibi farklı telaffuzlarla adı geçen Çek asıllı bu hanımefendiyi Anadolu’nun Eskişehir’den yükselen sesi Hakikat gazetesi; tarihe “âli-cenâb” yani “cömert/şerefli, haysiyetli kimse” şeklinde kaydetmiştir.
Eski Eskişehir’e dair bahsedilmesi gereken bir diğer “âli-cenâb” madam, Tadia Oteli’nin sahibi gibi bilinmiyor maalesef. Alman vatandaşı Madam Karlokon’dur kendisi. Soğuk havada evine yakacak ve yiyecek alamayanlara yardımlarda bulunan Madam Karlokon’a gazete, haber yapmak üzere matbaadan birini göndererek yardımın miktarını öğrenmek ister ancak bu “âlicenap kadın” “Bu gibi hayırlı işlerde sağ elin verdiğini sol el duymamalı” cevabını vererek yardım miktarını açıklamaz. Gazetenin ilk sayısında “Madam Karlokon” başlığıyla yer alan haber metni ise aynen şöyledir:
“Şehrimizde vefat eden Alman tebaasından Mösyö Karlokon’un zevceleri Madam Karlokon, sekiz on günden beri tahammül edilemeyecek bir hâle gelen soğuklar münasebetiyle üç günden beri mahallelerde son derece fakr u zaruret içinde kalan fukaraya odun, kömür ve yiyeceği olmayanlara para tevzi etmekte olduğu görülmektedir. Dünkü gün tevzi olunan para ve odunun miktarını anlamak üzere matbaamızdan bir adam göndermiştik, Madam Karlokon’la vuku bulan muhaveresinde âli-cenab kadın, tevziatın miktarını söylemekten çekinmiş ve bu gibi hayırlı işlerde sağ elin verdiğini sol el duymamalı demiştir. Yalnız öğrenebildiğimiz bir şey varsa o da ancak dünkü gün on liralık odun tevzi olunduğudur. Eskişehir’in yerli ağniyasına (zenginlerine) numune olacak olan şu hâlden dolayı Madam Karlokon’a gazetemiz namına alenen teşekkür etmeyi vazifeden biliriz.”
Esasında günümüze de örnek olacak bir tavırdır bu, zira “sağ elin verdiğini sol elin duymaması” şeklindeki hassasiyeti görebilmek günümüz için de “numune” bir hâl...
Eski Eskişehir’in madamları denince “Madam Çeşmesi”ni de anmamak olmaz. Hayırsever bir madamın yaptırdığı söylenen çeşme, zamana meydan okumaktadır. Dört musluklu olarak inşa edilen çeşmeden vaktiyle sıcak-soğuk olmak üzere farklı suların aktığı bilinmektedir. Alanönü Mahallesi, Bekir Çavuşlar Sokağı’nda bulunan çeşmede, yalak ve aynalık bölümünün bir kısmı orijinalliğini korumaktadır.
Bir de Madam Müller var. 1915 yılında açılmış ancak 1916’da Eskişehirlilerin kendi paralarıyla yaptırdıkları binada eğitim-öğretime devam eden Turan Numune Mektebinde Almanca öğretmenidir kendisi. Eşi de Eskişehir Şimendifer Alman Mektebinin ser-muallimi (Başöğretmen) Mösyö Müller… Almancayı Turan öğrencilerine mükemmel surette öğreten Madam Müller, eğitim tarihimizde anılması gereken isimlerdendir. Turan Mektebinin Almanya’da bir kardeş okulu olduğunu bilgisini de eklersek bu uygulamanın hayata geçmesinde dönemin Millî Eğitim Müdürü Ethem Nejat Bey’in yanı sıra onun da emeğinin olması gayet tabi bir durumdur.
Yeri gelmişken Turan Numune Mektebi hakkında yeniden birkaç kelam etmek gerekir: Bu Mektep, Eskişehir’de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devredilmiş yedi okuldan biridir ve 2008 yılında maalesef kapatılmıştır. Gerekçe ne olursa olsun şehir ve eğitim tarihinin yaşayan numuneleri olan tarihî okulların -mümkünse- kendi binalarında yaşatılması yüksek önem arz etmektedir. Oysa Turan’ın binası daha Osmanlı Dönemi’nde elinden alınmıştır. “Cumhuriyet’in 50. Yılında Turan İlkokulu” adlı kurumsal yayında da ifade edildiği gibi “Çevre halkının yardımlarıyla meydana getirilmiş bu bina çevre halkının çocuklarına çok görülerek, okul bir göçebe çadırı gibi durmadan gezdirilmiştir.” Cumhuriyet Dönemi’nde de aynı makus talih devam etmiştir.
Turan Mektebinin asıl binası, bugün Eskişehir Cumhuriyet Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır. Bu Mektepten geriye kalan taş baskı ders posterleri, içi doldurulmuş ve kimyasal sıvı içerisindeki hayvanlar, dönemi yansıtan teknolojik araçlar, çok ilginç ders maketleri, model model ders araçları, Almanya’daki kardeş okuldan gönderilen iskelet ve piyano gibi özgün eğitim materyallerinin yanı sıra Osmanlı Dönemi’nden itibaren okula ait çok sayıda fotoğraf ve belge ile birlikte ahşap oymalı dolap, fener, radyo gibi birçok nostaljik eşya günümüze ulaşmayı başarmıştır. Maalesef bu yadigârların tamamı bir arada değildir. Bu arada piyanosu da 2015 yılında diğer yadigârlardan koparılarak başka bir okula nakledilmiş, söz konusu müzeye devredilmemiştir. Binanın kitabesi dahi başka okula gönderilmişken iki yıl evvel, 2020 yılında, -birtakım girişimler sonucu- olması gereken yerine neyse ki iletilebilmiştir. Yadigârların küçük bir kısmı Cumhuriyet Tarihi Müzesi’nde 21 Mart 2019’dan beri sergilenmektedir.
Uygulamalı tarım dersleriyle, izcilik çalışmalarıyla, nitelikli ders programı ve eğitimcileriyle, liyakat ehli idarecileriyle, çalışma barışıyla, eğitimde uluslararası iş birliğiyle sadece dönemine değil günümüz eğitim sistemine de ileri bir vizyon sunan Turan Numune Mektebinin akıbetine bakarken Madam Tadia’nın hüznü kaplar içimi. Evet, Millî Mücadele zaferle nihayet buldu ama Millîlik Mücadelemizin temelidir mektepler. Bugün Cumhuriyet Tarihi Müzesi’nin pencerelerine dışarıdan her baktığımda bu binayı Eskişehir’in evlatları okusun diye kendi paralarıyla yaptıran şehrin eski sâkinlerinin o hâlis niyetlerini hatırlarım ve Yunan işgalinde dahi eğitime gizlice devam etmiş bu tarihî mektebin yerinde artık yeller estiğini her hatırlayışımda gözlerim dolar fakat yine de bu mektebin küllerinden yeniden doğacağına dair ümidim var benim. Bunu başarmak ve Eskişehirlilerin yaptırdığı bu okul binasını “Turan Numune Mektebi” adıyla özel bir proje ilkokuluna dönüştürmek ise bu mektebi kuran efsane Millî Eğitim Müdürü Ethem Nejat Bey gibi, Millî Mücadele yıllarında asker olunca okul demirbaş defterini muhafaza için yanına alan Müdür Bayram Karatan gibi, mektebin Yunan işgalinde kurucu ve kurtarıcısı Tevfik Türkmen gibi, “Turan’ın öz malı” piyanosunun başka okula devredilmesini engellemek için Millî Eğitim’le arasının açılması pahasına durumu Vali’ye şahsen aksettiren ve piyanonun naklini engelleyen Şevket Turan gibi vizyon sahibi eğitim liderlerine nasip olacaktır şüphesiz.
Madam Çeşmesi
Madam Karlokon'a dair haberin metni-1911
Madam Tadia'ya dair haberin metni-1911