İttihat ve Terraki o günkü Askeri Tıbbiye Mektebi içerisinde (yakın geçmişe kadar da Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) adıyla bilinen bugünkü Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlı Tıp Fakültesi) İttihad-i Osmanlı Cemiyeti olarak kurulmuştur. O dönem Tıp Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi olan Dr. Nazım Bey’in başını çektiği genç hekimlerin Abdülhamid yönetiminin baskı rejimine karşı bir duruştur.
İttahat ve Terraki yakın dönem Türkiye coğrafyasının en efsunlu oluşumlarından biridir. Öyle ki Mustafa Kemal’llerden, Enver’lere, Talat’lara kadar yakın dönem tarihimize adeta damga vurmuş pek çok kahramanın mensubiyet hissettiği yarı sivil bir örgütlenmedir. Doğuşu tamamen “terraki” yani değişim ve gelişimci iken; ideolojisi ise tamamen “ittihat”çı yani birlikçi dayanışmacı idi. Ulaştığı noktada ise “ittihat” ve “terraki” den zaman zaman uzaklaşmış olması ise belki de yeterince değer görmemesinde etkili olmuştur.
İttihatçıların bazı tartışmalı eylemlerini bir kenara bırakırsak; onları efsunlu kılan muazzam eğitimli, vizyon sahibi ve aksiyoner isimler olmalarıdır. İttihatçıların bu vizyonu ve aksiyoner tavrı zaman zaman kendi içlerinde de yöntem ayrılıklarına neden olmuştur. Bir ittihatçının yöntemini ya da yolunu değiştirse de vazgeçmeyen tavrı onları en karanlık gecenin yıldızları haline getirmiştir. Enver Paşa’nın sürgün yıllarında dahi canı pahasına Büyük Türkistan ideolojisinden vazgeçmemesi, Mustafa Kemal Paşa’nın hiçbir imkan yokken Anadolu’dan başlattığı milli mücadeleden vazgeçmemesi, Dr. Nazım Bey’in beş parasız Paris sokaklarında geçirdiği günlerde dahi Paris merkezli gazeteler çıkararak Osmanlı coğrafyasında propagandalardan vazgeçmemesi ittihatçı duruşudur. Bu duruş size Demirel’in, Ecevit’in ve Erdoğan’ın zorlu hayat ve siyasi mücadelesini de anımsatmıyor mu?
İttihat ve Terraki misyonu ya da yol haritası; aslında 19. Yüzyıldan günümüze Anadolu’nun umudu olmuş bir ideolojidir. Birlik, yenilik ve eşitlik daima umut vaat eder bizim coğrafyamızda. Ve kitleleri toplar, teşkilatlandırır ve yönlendirir.
İttihatçı Enver Paşa’yı hırsları, ihtirasları, başarıları, ideolojik çıkmazları ve yaşatıp yaşadıkları İttihat ve Terraki’nin en sırlı bir o kadar da tartışmalı karakteri kılmıştır. Tarih yazanlar bazen o kadar sonuç odaklı düşünürler ki Enver Paşa 1907’de eşkıya, 1908’de hürriyet kahramanı, 1914’te başkomutan vekili, 1918’de sürgünde bir kumandan, 1923’te ise vatan hainidir. 2. Balkan Savaşı’nda Doğu Trakya’yı geri alan aklın ve azmin sahibi Enver Paşa; fazlasıyla hayalperest ve ziyadesiyle vatanperver 40 yıl gibi çok kısa sayılacak ömrüne sığdırdıkları ise oldukça gizemli zaman zaman tartışmalıdır.
İttihatçı Mustafa Kemal Paşa ile fikri olarak ayrı düşen ve sonunda Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının dolayısıyla Anadolu coğrafyasının kazanarak çıktığı mücadeleden sonra sürgünde Büyük Türkistan hayalinin peşinde can veren Enver Paşa için Mustafa Kemal Paşa’nın şöyle dediği rivayet edilir: “Enver bir güneş ihtişamı ile doğmuş, bir gurub ihtişamıyla batmıştır; arasını tarihe bırakalım”
Sonuç olarak 19. Yüzyıldan bugüne yerel, ulusal ya da uluslararası tarihin sahnesine çıkan, hasbelkader birilerinin gölgesine sığınıp el etek öperek dahi olsa gelip kurulanlar kendinde Fatih Sultan Mehmet’ten Mustafa Kemal’e özellikler ve kudretler addedecek kadar cüretkâr olabiliyor. Bu cüret kimine yakışıyor ve hem vizyonu, hem de aksiyonu ile Enver Paşa gibi kaybetse de unutulamayacak kadar büyük izlerle yer alırken kimileri ise kazandığını düşünse de bir daha asla hatırlanmamak üzere tozlu raflarda yerini alıyor.
19. yüzyıldan bu yana Anadolu coğrafyasında değişmeyen sonuç; kararları ve ziyadesiyle talihi sebebiyle Enver ya da Mustafa Kemal olarak tarihe geçmektir. Enver yada Mustafa Kemal olarak tarihe geçmek Enver de olsan Mustafa Kemal de olsan bir başarı hikayesidir. Figüranlar ise yalnızca öykündükleri Enver ya da Mustafa Kemal’in kötü birer takliti olarak yok olurlar.
Bu yüzyılın en büyük hastalığı olan yalan ve hileye başvuranlar ise tarihte bir figüran kadar bile itibar göremeyecek kadar küçülüyorlar. Bugün bu hile ve yalanlarla gününü kazandıklarını sananlar canı pahasına yolundan dönmeyen Enver Paşa’nın hayaline, Mustafa Kemal Paşa’nın dehasına öykünmeye cüret edebiliyorlar.
Aslında ne itiihatçılar bitiyor ne de mücadele. Tarih sadece zaman zaman ittihatçıları sürgüne çıkarıp uzaklaştırsa da tüm ruhlarıyla verilen mücadeleden geri dönmeyenler kazanamasa da tarihin en ihtişamlı noktasında yerini alıyor.
Kazanan olun, kaybeden olun ama figüran olmayın. Çünkü figüranlar yok olurlar.