Esgazete’den Şenay Yıldırım çok başarılı bir söyleşi gerçekleştirmiş. Ak Parti Milletvekili Nabi Avcı ile yaptığı söyleşiyi ilgiyle okudum.
Öte yandan söyleşiyi okurken Nabi Hoca hakkında nicedir içimden geçen sancılı bir düşünce filiz verdi. Keşke dedim, Keşke Nabi Avcı’yı siyasetçi değil sadece Nabi Hoca olarak değerlendirseydik.
Daha doğrusu siyasetin vitrininde, göz önünde, aktif olarak değil. Arka planda, vitrine çıkmadan, bir beklenti ve karşılık sağlaması yapılmayacak bir alanda siyaset yapsaydı, sanki daha sağlıklı olurdu.
Çünkü Hocalar kavga etmez diyerek siyasete adım atan, iletişim konusunda uzman yetiştirecek kadar donanımlı Nabi Hoca’nın artık partisi içinde yaşanan sorunları açığa vuracak ve ima yoluyla dahi olsa partisinin bir vekilini hedef aldığını düşündüğümüz söylemleri bana bunu hissettirdi.
Baştan belirteyim ki Nabi Hoca’yı çok severim. Entelektüel derinliği ile ilgili değerlendirme yapacak bir seviyede bile değilim. Zaten herkesin hayran olduğu, imrendiği değerli bir isim. Lakin benim kafamda oluşan tasvire bu siyasi tavır oturamıyor.
Siyaset demişken tüm süreci kast etmiyorum, ESO ve ETO seçimleri öncesinde başlayan ve Ak Parti’nin Eskişehir özelinde sıkıştığı siyasetten bahsediyorum.
Yoksa Ak Parti o sürece kadar Eskişehir’de altın çağını yaşamıştı dersek, kimse inkâr etmez.
Malumunuz. Eskişehir kamuoyu siyasetçi Nabi Avcı ile bundan 9 yıl önce tanıştı. Ak Parti Eskişehir Milletvekili adayı olarak karşımıza çıktığı ilk toplantı hala hafızalarda yerini koruyor. Yılmaz Büyükerşen gibi Nabi Avcı’da Hocalık mertebesini elinde bulunduran ve bu konuda altyapısı güçlü bir figür olunca Eskişehir siyasetinde sert rüzgârlar esecek dedik.
Zira o dönem Ak Parti içinde siyaset yapanlar ile Büyükerşen arasında gergin, polemiği bol, tartışması eksik olmayan bir siyasi mücadele vardı. Yaklaşan seçime de “Hocaların savaşı” yakıştırması yapılıyordu.
Ancak Nabi Avcı’nın “Hocalar kavga etmez, Hocalar konuşa konuşa anlaşır, çözüm arar” söylemi bu gergin ortamı yumuşatmış ve Nabi Hoca uzlaşı insanı diye bir intiba oluşturmuştu.
Aslında bu konuda pek bir hayal kırıklığı yaşamadık. Nabi Hoca uzun süre sağduyulu, uzlaşıya müsait, yapıcı söylemler üzerinden siyaset yaptı.
Hatta partisi içinde onun bu tavrı yüzünden kendisini eleştiren, yeterince sert olmadığını, muhalefet yapamadığını, Yılmaz Hoca’dan övgüyle bahsettiğini dile getirenlere de rastladık.
Öte yandan Eskişehir’e gerçekten ciddi katkıları oldu. İktidarın kuruluşundan bu yana hatırı sayılı isimlerinden biriydi. Az bir çabayla 2013 TDKB dâhil olmak üzere eğitim, sağlık, spor alanında nice yatırımın yapılmasına öncü oldu.
Önce az laf çok iş dedi. Çok iş yaptı ama karşılığını parti olarak alamadığını düşündü. Hem iş yapacağız hem de anlatacağız dedi. Ama Eskişehir’den yaptığı işler karşısında tam olarak beklediğini alamadı.
İlk başlarda Eskişehir’in Muhtarı olarak övgüyle bahsettiği Vekil Harun Karacan ile arasına kara kedi girdi.
Eskişehir’in pek çok kurumunda, seçiminde ve hatta atamasında enikonu karşı karşıya gelmeye başladılar.
Anadolu Üniversitesine atanacak Rektör atamasında bile karşı karşıya geldikleri iddia edildi.
Ama bu soğuk savaşın başlangıç noktası sanırım ETO seçimleriydi.
Emine Nur Günay ile birlikte Nabi Hoca’nın Metin Güler’e açık desteğine karşın, Harun Karacan Erdoğan Tekgöz ismini destekledi. Zira Metin Güler ile aralarında yakın geçmişten kalma bir emanet meselesi vardı ve Karacan’ın bu konuda göstereceği tavır sürpriz değildi.
ETO’da başlayan bu mücadele EOSB ve ESO seçimlerine de sıçrayınca kontrol elden gitti. Hatta sürece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dâhil olduğu, bazı şikâyetler yapılmasına karşın istenilen sonuçların alınamadığı da konuşuldu.
Nihayetinde Ak Parti’nin Belediye Başkan Adaylarının belirlenmesinden tutunda, milletvekili listelerine kadar Avcı ve Karacan arasında bir çekişmeye dönüştüğünü sağır sultan bile duydu.
Emine Nur Günay’ın yeniden aday yapılmasından, Volkan Doğan’ın Odunpazarı Adaylığına kadar bir dolu söylenen, konuşulan şey var. (Onları ayrı bir gün uzun uzun yazar, konuşuruz)
Yani artık saklanamaz, önlenemez ve en kötüsü onarılamaz bir parti içi savaş var.
Sonuç olarak kavga etmeye karşı, konuşa konuşa anlaşırız düsturu ile siyasete başlayan Nabi Avcı şimdi partisinin diğer vekiline “düğün evinin tefçisi, cenaze evinin yasçısı” diye göndermede bulunuyor.
Oysa Nabi hoca normal koşullarda öyle bir gönderi yapar ki bir kendi bilir, bir de gönderdiği kişi anlardı mesajını.
O yüzden şaşırıyorum. O yüzden siyasi anlaşmazlığın böylesi değerli bir insanların öznesine zarar verdiğini düşünüyorum.
Biliyorum biraz uzun oldu ama bu üslup, bu dil, bu tür mücadelelerin artık rahatça kamuoyuna yansıması İktidar partisi kadar Eskişehir’in de sorunudur.
Çözüm bekleyen sorunların yanında nahoş duran bir çekişme. İktidarın bir vekilinin başaracağı işi diğer vekili engelleyecek gibi hissettiren bir çekişme. Böyle olursa tek bir çivi çakılmaz bu şehre diye düşündüren bir hissiyat var sonunda. Umarım yanılırım.
Umarım konuşa konuşa anlaşılacak günler yitmiş değildir…