Otoriter siyasal iktidarlar her ne kadar Anayasal güvenceye alınmış da olsa düşünce özgürlüğüyle hep çatışmış.
Tarihte pek çok örneğine rastlamak mümkün...
Toplumu rahatlatan, siyasal iklimi yumuşatan her girişim ifade özgürlüğü tanımını destekler.
Buna mizah da dahil.
Bir fikir ürünü olarak karşımıza çıkar mizah.
Komik, eğlendiren, hareket veya ifade...
Kişinin hoşça vakit geçirmesine katkıda bulunan her şey, gülmeyi oluşturan nesne mizahı tanımlar.
Mizah ve komedi bazen karikatür, bazen tek kişilik gösteri, bazen televizyon skeci bazen de tiyatro oyunu olarak karşımıza çıkar.
İnönü'den Ecevit'e, Demirel'den Özal'a, Erbakan'dan Çiller ve Yılmaz'a kadar pek çok siyasi figür karikatür dergilerinin kapaklarını süsledi, zaman zaman acımasızca eleştirildi, bazen de "ti"ye alındı.
Ama bunlar dava konusu olmadı.
2002 yılında AK Parti'nin iktidar olmasıyla başlayan yeni siyasal süreç, mizah ve komedi dünyası için de yeni bir dönemin kapısını araladı.
Başka yere gitmeye gerek yok Eskişehir'den örnek verirsek...
Eskişehir'in en köklü gazetesi Sakraya bu konuda bir davaya konu olmuştu.
Tarih 2004 yılıydı.
Cumhuriyet gazetesi çizeri Musa Kart, o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ı yumaklara dolanmış kedi olarak çizmişti. Yumaklar ise imam hatip okulları olarak gösterilmişti.
Bu karikatür Sakarya gazetesinde yayımlanmıştı.
Gazetenin Yazıişleri Müdürü arkadaşımız Hakkı Sağlam hakkında ceza ve 10 bin liralık tazminat davası açılmıştı…
Beraatle sonuçlanan davada Mahkeme Başkanı Mithat Ali Kabaali, karar gerekçesinde, "Şiir okuduğu için cezaevine girmiş bir Başbakan daha hoşgörülü olmalı" demişti.
Yani sinyallerini daha çiçeği burnunda bir Başbakan iken veren Erdoğan, ülkede mizah ve siyasal eleştrili komedinin köküne adeta kibrit suyu döktü.
Ekranlarda görmeye alışık olduğumuz Levent Kırca, Metin Akpınar ve Zeki Alasya'nın siyasete dokunan skeçleri, Huysuz Virjin'in şovları bir bir televizyonların yasaklılar listesine girip görünürlüklerini kaybetti.
Yani mizahi eleştiriye bile tahammül etmekte zorlanan bir siyasal iktidar vardı artık.
Sonra bu durum bugünlerde sıkça karşılaştığımız ve Eskişehir'in de nasibini aldığı festival ve konser iptallerine kadar vardı.
"Zorla güzellik olmaz" diye bir söz vardır.
Siyasal iktidarın, istediği veya hayal ettiği gençliği oluşturma çabası bu şekilde gerçekleşemez...
Toplumsal mühendislik niyetiyle farklı siyasal düşüncenin veya ahlak anlayışının karşısında "bam teli"ne dokunma çabaları şimdiden söyleyeyim ters tepiyor.
Hele de dijital çağda özellikle Z kuşağının mevcut iletişim kanallarıyla sorgulama ve araştırma imkanları varken...
Toplumun tüm kesimine "benim mizah anlayışım" veya "muteber sanatçım" çerçevesinde dayatmalarda bulunduğunuz anda, farklılıkları zenginlik olmaktan çıkarıp kutuplaşmanın aracı haline dönüştürürsünüz.
Nitekim önce mizah sonra da konser iptalleri veya yasaklamalarıyla kendilerince ahlak bekçiliğine soyunanlar belki bir gün toplumsal yozlaşmanın fitilini kendilerinin ateşlediğini anlayacaklar...
Ama iş işten geçmiş olacak...
İzahı olduğu için mizahı olmayacak çünkü...