Pandemide nerden baksanız 3.ayımıza girdik. Halk olarak bizlerde sorumluluklarımız dahilinde aldığımız önlemlerle salgının yayılmasını dolayları olarak da vefatları engellemeye çalıştık. Sosyal mesafenin ve temasın korunmasının zor olduğu kuaförler, alışveriş merkezleri, spor salonları, eğitim yerlerimiz gibi birçok mecra kapatıldı. Hatta bankalarımız müşterilerini çok düşündüğü için kredi kartlarımızda temassız özelliğimizi aktifleştirdi (!), sırf temas olmasın da salgının yayılması engellensin diye... Sokağa çıkma yasakları koyuldu, o kısım da biraz trajik geçti. İlk sokağa çıkma yasağında ki iki saatlik boşlukta halkımız panik havasına girdi maalesef, ihtiyacı olan olmayan dışarıdaydı. Sokağa çıkma yasağının bitişlerinde de aynı manzara vardı, başlangıç ve bitiş saatleri bizim için risk barındıran zamanlardı. Zorunlu işimiz olmadığı sürece evde kalmamız önerilirken şimdi alışveriş merkezlerinin açılmasının altında yatan sebepler gerçekten insan ihtiyaçları mıdır?
Her akşam ana haber bültenlerinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın verdiği pandemi tablosunu izliyoruz. Tüm değerlerde düşüş gözüküyor evet bir iyileşme söz konusu fakat yapılan testler ve vaka oranlarına dikkatli bakmamız gerekiyor. Yalnızca düşen rakamlar dahilinde tablomuzu incelersek yanılırız. İyileşiyoruz, normalleşiyoruz derken tüm ülkece verdiğimiz emekler boşa gitmemeli. Normalleşmeden daha fazlasına ihtiyacımız var. Bu çağrı ne anlama geliyor? Ya da gerçekten normalleşmeli miyiz yoksa halk olarak biz de bir şeylere artık tepki mi göstermeliyiz? Alışveriş merkezleri açıldığı anda koşa koşa kendimizi orada bulacak kadar tüketim bağımlısı bir toplum olduğumuzun farkına varıp normalleşmeyi red mi etmeliyiz?
Dünyada 286 bin kişinin ölümüne şahit olurken, sağlığımızın değerini halen anlamadığımızı gösteriyordu dün AVM’lerin önü. Tıpkı ilk pandemi günlerinde, büyük gıda zinciri markaların tartılarının yanlış tarttığına şahit olduğumuz gibi (!) şimdi de girdiğimiz o mağazalarda ateş pahası ürünlerin cebimize verdiği zarardan yakınmayalım. ‘Normalleştirme’ adı altında kapitalizme maşa olarak kullanılıyoruz. AVM’lerin ve benzeri yerlerin hizmete sunulması ile insanımızda uyandırılan algının adıdır aslında ‘normalleşme’. Dezenfekte edilip, içeri sıra sıra alınması gibi durumları çok fazla önlem olarak göremiyoruz maalesef. Şu an güncel olan AVM olduğu için onun üzerinden konuşuyoruz fakat, Ramazan ayının ilk günlerinde tek tek alınan hamamyolu sahnesi de gözümüzün önünden gitmiyor. Bahsetmek istediğim o kadar çok risk alanı varken yeni bir risk alanımız daha oldu.
“Lüks ihtiyaçlar sınırsızdır.” Küresel salgınının bile tüketmemizi zorunlu kıldığı metalara şahit olduk. Traş makineleri, yap bozlar, örgü ipleri, çiçek ve bahçe ürünleri, ev yaşamını kolaylaştıran aparatlar, mutfak eşyaları şu an elimize telefonumuzu aldığımızda en çok karşımıza çıkan reklam ürünleri. Öyle ki ekonomiye can vermek ise mesele biz farkında olmadan bunu zaten yapıyoruz. Aşının halen bulunmadığını unutmadan, risk alanlarından uzak duralım. Normalleştirme adı altında ekonomiye can’ımızı vermeyelim. İnternet üzerinden ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz bu çağı değerlendirelim. Son olarak da herkesin hâlâ birer taşıyıcı olduğunu yeniden yüzümüze vuralım.
Alın, verin ekonomiye ‘can’ verin...
Aysu Varsoyoğlu
Yorumlar