Eveeet,
Pardon böyle başlamıyoruz iletişim hocalarım yazıma böyle başladığımı duysa verdikleri notları geri alırlardı büyük ihtimalle. Çünkü fakültemizde hep akademik ve anons haberi yapmayı öğreniriz biz. ‘Eveeet’ diye başlanır mı hiç. Üst başlık, başlık vee alt başlık. Doğal ve samimi habercilikten kaçınmalıymışız haber dili çok önemliymiş. Fakat son yıllara doğru aynı hocalarımızdan bize; youtuber, blogger olun, podcastlar üretin hatta jargon dilden de yararlanabilirsiniz alıcıyı kendinize çekersiniz gibi tavsiyeler gelmeye başladı. Tabi benim başlangıç ve bitiş yılından bu yana basın ve yayın sektörü ciddi setmeye uğradı. Dijital medya geleneksel medyayı yendi diyebiliriz. İste bu durum dilimize, mesleğimize ve dünya görüşümüze bile yansıdı.
Mesela şuan ilk yazımı pazarlamak için, kullandığım dil ilk gazeteci olmak istediğim yıllardaki ciddi duruşumun yanından geçmiyor. Hızlı kuşak geçişi sayesinde asimile oluyoruz. Arz-talep deyip halka istediğini vermek istiyoruz. Benim vermek istediğimi ben şimdi buraya yazsam ilk ve son yazım olabilir.. o yüzden bende buradaki yazılarımda hep sanki sizin duymak istediklerinizi yazıyormuş gibi yapacağım -ki beni buralara davet eden değerli abimin başı ağrımasın J
Kuşakların beklentileri ve dönüşen medyanın biz iletişim mezunlarında yarattığı kafa karışıklığından bahsetmeye devam ediyorum. Yazmaktan korktum hep; ‘dilim sivri benim’ , ‘Eskişehirliyim ben herkes tanıyor , ‘ İse girmek isterim, yazılarımdan giremem’, ‘kuyruğuna basarim birinin, bela alırım.’ dedim dediiim durdum. Adım atamadım bu tarafa, hizmet sektöründe debelendim. Şimdi ise üretmek ve paylaşmak istiyorum. Kabuğuma çekilmek istemiyorum. Evet belki devir değişti, elimize kokulu gazeteleri artık almıyoruz pazar sabahları durumu. Köşe yazılarını takip edemiyoruz birbirine ‘diss’ atan gazetecilerin (çünkü yoklar). İşte bu durumun eğitimini aldığım meslekten kaçmamı sağlamasına izin vermek istemiyorum .
Basın sektörü zor bir dönemden geçiyor. Bazen düşünüyorum hobi okulundan mezun olmuşum gibi geliyor. Dijitalleşen dünya herkesi gazeteci, konuşmacı ve muhabir yapabilir. Herkes öğretmen, mühendis ya da doktor olamaz. Sonra hemen kendimi ikna ediyorum “ İletişim; tılsımlıdır, sözseldir, maneviyatçıdır, halkçıdır, ezber bozandır, muhalefettir, e bu yüzden ben iletişim okudum zaten düşüncelerimle görünmeyen yerlerden birilerine dokunmak için.” Bu yüzden de düşünmüyorum Z kuşağı teknolojinin içine doğmuş beni sollayacakmış diye. İlla ki dilimin döndüğünce ortak paydalarımızı konuşacağız burada.
“Zor zamanlar olur nasıl çıkarsan içinden öyle şekillenir omurgan.” Bu cümle vesile oldu sizlere ulaşmama. Uzun süren okul hayatımda gazeteciliğe hem kızdım hem eleştirdim hem küstüm. Ama ilk yazımla belki de şimdi barıştım. Zoru görünce eğilip bükülüp kaçarsan omurgasızlardan farkın olmuyor.