Türkiye'de 119 siyasi parti var.
Bu yıl itibarıyla seçime katılma şartlarını yerine getiren 27 parti mevcut.
Hemen hemen tamamının gençlik örgütlenmeleri var.
Resmi tanımıyla gençlik kolu, bir siyasi partinin veya bunun gibi büyük bir organizasyon veya kuruluşun, genç yaştan insanların desteğini alabilmek ve onları da aktif olarak kendi faaliyetlerine katabilmek amacıyla oluşturduğu bir alt örgütlenme.
Daha çok gençlerin siyasal işleyişi öğrenmeleri, siyasete dair deneyim kazanmaları için adeta çıraklık okulları gibi işleyen bu organların gençlere bir umut ışığı olduğunu gördüğümü söylersem yalan olur.
Gençlik kolları genellikle iktidarsa parti lideri, bakan veya üst düzey yönetici geldiğinde parti binalarında kalabalık oluşturmaları bakamında potansiyel olarak görülen, gerekirse üyelerinin miting ve toplantılarda olabildiğince güçlü bir şekilde tezahürat yapmaları istenen bir örgütlenme modeli şeklinde düşünülüyor.
Muhalefet partilerinde de pek farklı bir durum söz konusu değil.
Peki ne olmalı?
Türkiye'de halen gençler, çoğunlukla siyaset yapmanın, parti organlarında fikirlerini özgüvenle savunabilecekleri bir ortam bulabilmenin imkansız olduğu kanısında.
Üstelik bu güven erozyonu ülkenin veya kendi sorunlarını "siyasetçiler çözer" inancından da giderek uzaklaştırıyor gençleri...
Oysa sorunları çözecek mekanizmanın anahtarı tabii ki siyasi partilerde...
Türkiye nüfusunun yüzde 15'ini genç nüfus oluşturuyor.
2021 yılı sonu itibarıyla Türkiye'nin toplam nüfusu 84 milyon 680 bin kişi.
15-24 yaş grubundaki genç nüfus yaklaşık 13 milyon kişi.
O meşhur Z kuşağı da dahil son dönemde gençler üzerine pek çok araştırma yapılıyor.
Siyasetle aralarındaki mesafenini gittikçe açıldığı konusunda bir yaygın kanı oluşmuş durumda.
Bu çalışmalardan birini de Sosyoloji Mezunları Derneği (SOMDER) yaptırdı.
SOMDER, bir grup sosyoloji mezununun bir araya gelerek kurduğu bir sivil toplum örgütü.
Amacı, ulusal ya da uluslararası üniversitelerin sosyoloji bölümlerinden mezun sosyologların mesleki, ekonomik, sosyal, toplumsal, kültürel sorunları ile ilgilenmek, yurt ve dünya sorunlarına karşı duyarlılığı artırmak üzere bilgiyle donanmalarının ve uzmanı oldukları alanlarda nitelikli bilgi üretmelerinin olanakları yaratmak.
SOMDER'in yaptırdığı araştırmanın adı, "Farklı Toplumsal Kesimlerden Gençlerin Aktif Vatandaşlık Algıları ve Politikaya Katılım Mekanizmalarına Bakışı.”
Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Türkiye Temsilciliği tarafından desteklenen Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin saha çalışmasını yaptığı araştırmada 534’ü kadın ve 533’ü erkek toplam 1067 kişiyle görüşüldü.
10 Eylül ile 10 Ekim 2022 tarihlerinde yapılan araştırmaya katılanların yüzde 10’u özel sağlık kuruluşunda, yüzde 10’u nitelikli uzman olarak plazalarda, yüzde 11’i motor-kurye, yüzde 7’si hizmet sektöründe, yüzde 9’u market-mağazalarda, yüzde 8’i depo işçisi, yüzde 12’si ise özel eğitim kurumlarında çalışıyor. Yüzde 20’si öğrenci, yüzde 13’ü işsiz gençlerden oluşuyor.
Anket çalışmasına katılanlara “Siyasi partiler halkın sorunlarını yeterince ifade edebiliyor mu?” sorusu soruldu. Yanıtlayanların yüzde 90.5’i “Hayır”, yüzde 8.7’si “Evet” derken, yüzde 0.9 “Cevap yok” dedi.
SOMDER'in internet sitesinde yayınlanan araştırmanın sonuç bildirgesine göre, gençlerin Türkiye’de yaşanan sosyal, ekonomik ve siyasal süreçten nasıl etkilendiklerinin anlamaya çalışıldığı araştırmanın sonunda elde edilen bulgular, gençler travmatik bir süreçten geçtiklerini ortaya koydu.
İster çalışan, ister işsiz, ister öğrenci olsun ortak kesişim noktaları umutsuz, kaygılı ve güvensizlik içinde olmaları...
Elbette içinde oldukları durumu yorumlama, ifade etme biçimleri kişisel hayatlarında edindikleri deneyim ve donanımlarına göre farklılıklar gösteriyor. Ancak sorunlarının kaynağı konusunda net bir tavırları var.
Bir diğer ortak noktaları da geleceklerine dair çok yüksek düzeyde kaygı duyuyor olmaları. Bu noktada kendine güveninin daha yüksek olması beklenen iyi okullarda, ilerde güvenceli sayılabilecek iş kollarında çalışma olanağı bulabilecekleri spesifik meslek dallarında eğitim görenler için bile bu durum değişmiyor. Gelecek kaygısını körükleyen en temel parametre ise bugün içinde bulundukları koşullar.
Gençler ifade ettikleri her sorunun kaynağında siyaset kurumunun olduğunun farkında. Türkiye’de yürütülen siyaset biçimini eleştiriyorlar ve güven duymadıklarını açıkça ifade ediyorlar. Siyasetin bir rant kavgasına dönüştüğünü, kim gelirse gelsin meselenin rantın elde edilmesinden ibaret olduğunu söylüyorlar.
Buna kanıt olarak ta kendi yaşadıkları sorunların her geçen gün büyümesini gösteriyorlar.
“Eğer siyaset kurumu sorunları çözmek isteseydi, çözerdi” yaklaşımı hakim kanı halini almış.
Bu nedenle siyasetin bu gri ve kirli alanına girmek istemiyorlar. Bunun yanında son dönemde siyasetin çok keskin kutuplarda yapılıyor olması birçoğunun hayatta diğer insanlarla kurdukları ilişki modelini dışlıyor. Gençler toplumun her kesimi ile daha geçişken ve temas etmeye odaklı bir anlayışı benimsiyorlar.
Gençler siyasete katılım araçlarının sadece parti üyeliği ile sağlanamayacağını farklı plat formlarda bulunmalarının, fikir üretmelerinin de bunu mümkün kılabilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Fikir kulüpleri, gönüllülük esasına dayalı iş yapan yerler, farklı sosyal medya gruplarının parçası olmayı bile buna dahil ediyorlar. Bu nedenle siyasi partilerin kendi sınırlarını daha esnek tutmalarını istiyorlar.
Siyasetin sadece sorun-çözüm matematiğinden ibaret olmaması gerektiği, bu değişmediği takdirde sınırların ve ayrımların derinleşmeye devam edeceğini düşünüyorlar.
Bu derinleşmenin de diğerini öteleyen ve örseleyen dili siyasetin kendisi haline getirdiğini belirtiyorlar.
Daha anlayışlı ve kapsayıcı dilin çözümü konuşarak kullanılabileceğini belirtiyorlar. Hatta oturumların birinde bir katılımcı bu dili “sürekli bana beni anlatmalarından çok sıkıldım” diyerek tarif etmiştir.
Bir yandan sorunlarını görünür kılmak ama aynı zamanda çözümü de üretecek fikirleri kurumları onların erişebilecekleri mesafelere taşımak gerekiyor.
Gençler için, gençleri dahil ederek yürütülecek siyasetin aynı zamanda gençlerin “iyileşmelerini” de sağlaması gerekiyor.
Araştırma kapsamında ortaya çıkan kavram haritası da gösteriyor ki sorun ne sadece sosyolojik ne sadece ekonomik.
Bu her iki alanın yanında bir başka düzeyde daha meseleleri anlamak ve açıklamak gerekiyor. O da psikolojik düzey.
Gençlere dayatılan koşulların onların ruh sağlığında yarattığı tahribat açıkça görülüyor. Bu nedenle onları kapsamayı hedefleyen herhangi bir siyaset kurumunun ruh sağlıklarında görülen etkileri de tersine çevirebilecek ve “iyi”leştirecek bir dili ve yöntemi geliştirmesi şart.
Bu dilin araçları da onları kendileriyle iyileştirmek ve vaat değil gerçek somut bir umudu inşa edebilecekleri, dahil olabilecekleri yeni alanlar, kurumlar açmak.
Son olarak sanal dünyanın hayatlarındaki yerini tarif etmek gerekirse kullanılacak en uygun kavram “siyaset meydanı” olabilir.
Çünkü mesleki sorunlarından tutun da siyasete dair her soruyu tartışırken mutlaka sosyal medyanın etki gücünden ve sınırsızlığından örnekler verildi. Kendilerinin sorunları için ne gibi çözümler ürettiklerini tartıştığımız konularda bile neredeyse tamamı sosyal medya paylaşımlarını örnek gösterdi.
Bu da gösteriyor ki mevcut siyasi yapılar bu gençlere ulaşmak için sosyal medya platformlarını çok daha aktif ve çeşitli biçimlerde kullanmalılar.
Umarım bu tür çalışmalar siyasi partilerin ilgi alanına girer.
Buraya not düşmekte fayda var...
Gençliğin ruh halini anlayamayan ve beklentilerine ilişkin çözüm önerisi getiremeyen siyasi partilerin başarılı olma şansı çok düşük olacak.
Bu seçim de partilerin gençlik sınavı olacak.
Benden söylemesi...