Bu sadece bir ailenin değil Türkiye’nin de serüveni… Bu, fotoğrafçılıkla “ciddi bir surette” uğraşanların hikâyesi…
19. yüzyılın en rağbet gören icatlarından biri olan fotoğraf makinesi; tüm dünya ile aynı yüzyılda ayak basmış ülkemize. Özellikle Sultan II. Abdülhamit Dönemi’nde gördüğü rağbetin zirveye ulaşması sonucu fotoğraflar sadece hatıra amaçlı kullanılmamış; devlet işlerinde tespit ve belgelendirme için de kendine alan bulmuş ve arşivlerdeki yerini almıştır. Fotoğraf ve fotoğrafçılığın saray ve çevresinden çıkıp halkla tanışması ise Batılı seyyahlar, Osmanlı vatandaşı Rum ve Ermenilerin kurduğu stüdyolarla mümkün olmuştur. Fotoğraf makinesi ve fotoğrafçılığın stüdyolardan çıkıp halkın arasına karışması ve bir “sanat” olarak görülmesi meselesine gelince 1914’te Şehbal dergisinde yayınlanan bir dizi resimli ilan bizlere dikkate değer bilgi ve bulgular sunuyor. Bu ilanların sahipleri ise “İpekçi Kardeşler”dir.
İpekçi ailesi 19. yüzyılın sonlarında Selanik’ten İstanbul’a göç etmiş, bir süre ipek ticareti ile meşgul olmuş, akabinde Eminönü Köprübaşı’nda Selanik Bonmarşesi’ni açmış. Bonmarşe; içinde her türlü giyim, süs eşyası oyuncak vb. çok çeşitli ürünler satılan büyük mağazaya deniyor. Yani bir bakıma dönemin AVM’leri diyebiliriz. İşte, içinde çok çeşitli ürünler bulunan bu büyük mağazada bir “fotoğraf şubesi” de açılır. İpekçi Kardeşler, verdikleri ilanda bunu şöyle duyurur: “Ciddi bir surette fotoğrafçılık ile müştagil (iştigal eden, uğraşan) Müslüman bir müessese bulunmadığını nazar-ı dikkate alan Selanik Bonmarşesi kemal-i ciddiyetle bu sanatla iştigale karar vererek yeni bir ‘fotoğrafçılık şubesi’ güşâd etmiştir (açmıştır).” Buna göre fotoğrafçılıkla profesyonel şekilde ilgilenen Müslüman bir müessesenin bulunmayışı bu kararda etkili olmuştur. “Müslüman” vurgusu eğer tarihî arka plan bilinmezse ilk bakışta bu din farkının fotoğrafçılıkla ilgisi belki kurulamayabilir. Oysa İpekçi Kardeşler sadece fotoğraf makinesi satmaz, makinelerin kullanımına dair müşterilerine teknik destek de verir. Hatta bir adım daha ileri giderek, fotoğraf şubesini açmalarından birkaç ay sonra verdikleri ilan metninde fotoğrafçılığa dair rehber niteliğinde “Türkiye kataloğu” hazırlayıp ücretsiz dağıtacaklarını da duyurmaktadırlar. Bu vaadin izini sürdüğümüzde ise sözlerini tuttuklarını ve 1917 yılında “Fotoğrafçılık Rehberi” adlı bir kitap yayınladıklarını görüyoruz. Söz konusu ilanda böyle bir rehberliğe duyulan ihtiyaç vurgulanmaktadır. Dünyanın her tarafında fotoğrafçılığın geliştiği hâlde ülkemizde bu sanatın meraklılarını yeni gelişmelerden haberdar eden bir müessese olmadığı için fotoğrafçılık sanatının gelişmediği belirtilmektedir. İşte İpekçi Kardeşler buna çare bulmak üzere “neşredeceğimiz katalogdan maada, her taraftan vürûd edecek her türlü istîzâhâta icap eden cevapları derhal vermeye karar verdik.” demektedirler. Yani bahsedilen Türkiye kataloğundan başka bu süreçte kendilerine ulaşanlara bilgi desteği hizmeti sunulacak, açıklama isteyenlere icap eden cevaplar en kısa sürede verilecektir. İlanlarda “taşra” vurgusu da önemlidir. Sadece İstanbul’a değil ülkenin her köşesine uzanan bir bilgi akışı söz konusudur. Esasında “Fotoğraf Makineleri ve Teferruatı” başlığını taşıyan ilanlar bir reklamdan öte gerek içeriğiyle gerekse görselleriyle başlı başına bilgi kaynağıdır. Fotoğrafçılık hakkında “bedâyi’-i tabîiyyeyi (doğal güzellikleri), güzel hatıraları en canlı ve en mükemmel surette hıfz için en yeni bir vasıta olan sanat” şeklinde yapılan tanım ise ayrıca dikkate değerdir. Bu tanım, fotoğraf kadrajının içine sadece insanlara ait durumları değil doğayı da dâhil eder ve daha önemlisi fotoğrafçılığın bir sanat olduğunu vurgular.
Peki, Selanik Bonmarşesi’nin içindeki fotoğraf bölümünde neler var? “Gayet basit bir izhâr banyosu ile mâi, yeşil, kırmızı, mor, sepya renklerinde resim yapan renkli kâğıtlar; gayet artistik resimler çıkaran hususi kâğıtlar, saniyenin 1500’de biri süratine kadar enstantane yapan makineler, gayet hassas camlar, fevkalade zarif kartonlar” gibi fotoğrafçılığa dair her türlü malzeme vardır. Üstelik (benim gibi) “en müşkilpesendlere” dahi makine beğendirecek kadar muntazam ve mükemmel çeşitler olduğunu iddia eder İpekçi Kardeşler. Dünyanın her tarafındaki fabrikalarla münasebette bulundukları için kendilerinde mevcut olmasa bile fotoğrafçılığa ait her türlü eşyayı en kısa sürede getirteceklerini de vadetmektedirler.
İlanda “pek az bir zaman evvel vuku bulan teşvikât üzerine güşâd ettiğimiz fotoğrafçılık dairesini mazhar olduğumuz rağbet-i fevkaladeden cesaret alarak” şeklinde belirtildiği gibi kısa sürede mağazalarına gösterilen büyük rağbetin verdiği cesaretle bu işi büyütmüşlerdir. Hatta bir gelişmeyi iftiharla ilan ederler: “Dâhilde mazhar olduğumuz bu teveccüh-i umûmi sayesinde Avrupa’nın en büyük fotoğraf makinesi fabrikalarından biri olan Dresden’de Erneman şirketinin umûm memalik-i Osmaniye acente ve yegâne satıcılığını ihrâza muvaffak olduğumuzu maa’l-iftihâr ilan ederiz.” Yani Erneman marka fotoğraf makineleri ülkede sadece Selanik Bonmarşesi’nde satılmaktadır. Bunun yanı sıra dünyanın en büyük ve en meşhur fabrikalarının ürettiği fotoğraf makineleri ve malzemeleri de getirtilmiştir. İlan görsellerinden bu markaları tespit edebiliyoruz. Görsellerin bir kısmı illüstrasyondur. Bir kısmı da -kartpostal olduğunu düşündüğümüz- İstanbul manzaralı fotoğraflardan oluşmaktadır. Nitekim İpekçi ailesi ile ilgili yaptığımız literatür taramasında Osmanlı kartpostal sektöründeki isimlerden biri olduğu bilgisine ulaştık. Kartpostal üzerine marka isimleri yazılarak mağazadaki ürünler tanıtılmıştır. Estetik bir değer taşıyan bu fotoğraflar aracılığıyla ürünlerin performansının da bir bakıma gösterilmesi etkili bir yöntem kuşkusuz. Marka isimleri hem ait olduğu dildeki özgün hâliyle hem de Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Osmanlı Türkçesi imlası; dilimize yeni girmiş marka isimlerinin ilk telaffuz örnekleri hakkında da bir fikir vermektedir ayrıca. Marka adlarının ait oldukları dildeki orijinal okunuşlarının genellikle korunmaya çalışıldığı görülmektedir. Mesela Alman Zeiss markası, “Says” olarak; “Goerz” ise Almanca okunuşuna yakın bir şekilde “Goerts” olarak yazılmıştır. Fransız markası “Gaumont” ise Fransızca okunuşuna uygun olarak “Gumun” şeklindedir. Kartpostalları incelediğimizde Türk havacılığının ilk pilotlarından Tayyareci Fethi Bey ve tarihe “ilk uçan Türk kadını” olarak geçen yazar Belkıs Şevket Hanım’ın İstanbul semalarında 1913’te gerçekleştirdikleri tarihî uçuşa dair bir fotoğraf dikkatimizi çekmektedir. Kadın, demişken bütün ilanlara bütünleyici bir gözle bakıldığında kadın ve erkek figürlerinin kullanımında temsiliyet noktasında bir eşitlik sağlandığını da ekleyelim. Bu eşitliğin bir nedeni de ilanın hedef kitlesinin arasında kadınların da olmasıdır. Keza fotoğrafçılığın kadınlar arasında da görülmesi uzun sürmemiştir.
Tanesi 27 kuruştan başlayan bu fotoğraf makinelerinin günümüzde kaç liraya tekabül ettiğini de bu işin meraklılarına bırakarak ilanda ilginç bir detaya değinmek istiyoruz: “Şu son birkaç gün zarfında Erkân-ı Harbiye-yi Umûmiyye zâbitân komisyonuna Says (Zeiss) objektifli on beş adet Erneman makinesi füruht eyledik.” cümlesinde subaylar ve fotoğraf makinelerinin bir arada zikredilmesi, askerî komisyonun kısa bir zaman diliminde bu kadar fotoğraf makinesi satın almasının özel bir anlamı olmalı, diye düşünüp araştırdığımızda II. Abdülhamid Han döneminde yenilenen müfredatla birlikte askerî okullarda subayların fotoğrafçılık konularında da kendilerini geliştirdikleri, hatta ilk Türk fotoğrafçıları arasında subaylar olduğuna dair bilgilere ulaştık.
Selanik Bonmarşesi’nin bünyesinde açılan fotoğraf şubesinde sadece fotoğrafçılıkla ilgili makine ve malzemeler yoktur. Bahsettiğimiz bir dizi ilan arasında günümüzde fotokopi makinelerinin işlevini gören bir makine vardır. Üstelik adı da fotoğraf makineleri gibi Batı’dan gelmemiştir: “Hilal Müstensih Makineleri.” Mevcut müstensihlerin en mükemmeli şeklinde bahsedilen bu makinenin menşei hakkında herhangi bir bilgi verilmemiştir ancak ismi, onun yerli bir üretim olduğunu düşündürmektedir. Teknik özellikleri arasında bir sayfadan 800-1000 kopya, saatte ise 500 nüsha çıkarması; matbaa mürekkebi kullanıldığından dolayı elde edilen kopyaların hepsinin aynı renkte olması vurgulanmış. Kullanım kolaylığı ise “mürekkepli üstüvânesini (silindirini) bir defa üzerinden geçirmek bir kopya elde etmek için kâfidir.” ifadeleriyle dile getirilmiştir. Yine bu ürün için de teknik destek vermektedir İpekçi Kardeşler.
Bonmarşe kelimesi için birçok ürünün satıldığı mağaza demiştik. Peki Selanik Bonmarşesi’nde tam olarak neler satılıyor? Osmanlı Dönemi’nde uzun soluklu oluşu ve içerik zenginliği ile göze çarpan Şehbal dergisinin sayfalarında tespit ettiğimiz ilanlarda buna dair de detaylı bilgiler mevcut. Bu arada Şehbal dergisine erişimde işimizi kolay kılan Bonn Üniversitesi ve Kütüphanesine (Universitäts- und Landesbibliothek Bonn) teşekkürü borç biliriz.
“İpekçi Kardeşler Ticarethanesi” alt başlığı ile Selanik Bonmarşesi’ne dair yayımlanan ilandan mağazanın “daire” olarak nitelenen 8 birimden oluştuğunu anlıyoruz. Bu birimleri -ilandan- aynen aktaralım:
“Kumaş Dairesi: İpekli, yünlü kumaşlar, dantele ve hurç çeşitleri
Elbise Dairesi: Kız ve erkek çocuk esvapları
Tuhafiye Dairesi: Fanile, çorap, gömlek, mendil, boyunbağları
Ziynet Eşyası Dairesi: Lambalar, saat, şamdan takımları, yazı takımları, oyuncaklar
Askerî Dairesi: Her türlü levâzım-ı askeriye
Fotoğraf Dairesi: Fotoğraf makineleri, cam, kâğıt ve eczalar
Sinematograf Dairesi: Sinema makineleri, kordolaları
Fes Dairesi: Yerli malı İstanbul fesleri”
İlanların tamamına baktığımızda mağazadaki fotoğraf bölümü için hem “şube” hem de “daire” kelimelerinin kullanıldığını fark ediyoruz. Fotoğrafın yanı sıra bir de sinematograf biriminin olmasına şaşırmadık. Zira İpekçi ailesi Cumhuriyet Dönemi’nde sinema sektörünün öncüsü olarak bilinmektedir. Söz konusu ilanlarda sinematografın bir illüstrasyonuna da rastlamak mümkün. Üstündeki “Mekteplere ve Ailelere Mahsus Sinematograf Makineleri” ibaresi ise bu makinelerin eğitimde kullanıldığı gibi evlerde de yerini almaya başladığını göstermektedir.
Selanik Bonmarşesi’ne dair ilanda ise herhangi bir görsel kullanılmamış ancak sayfayı bir resim çerçevesi gibi kuşatan bir cümle, görselle aynı etkiyi sağlamıştır. Reklamın çerçevesini oluşturan ve sayfanın 4 kenarında da yazılan cümle şu: “Yerli malı İstanbul feslerini kullanınız!” Zira feslerde yerli ve ithal ürünler arasında rekabet savaşı vardır ve bu savaşta İpekçi Kardeşler’in yerli ve millî olandan yana bir tutum sergiledikleri anlaşılmaktadır. Yaptığımız kaynak taramasında İpekçi ailesiyle ilgili daha çok Cumhuriyet sonrası sinema faaliyetlerinin ele alındığını gördük. Güzel bir tevafuk eseri dikkatimizi çeken bu ilanlar İpekçi ailesinin Osmanlı Dönemi’ndeki hikâyesi hakkında detaylar sunarken aynı zamanda Türkiye’nin fotoğrafçılık serüvenine de ışık tutmaktadır.
Esasen “İpekçi” soyadı bize yabancı değildir, merhum gazeteci Abdi İpekçi de İpekçi ailesindendir. Eskişehir’imizin caddelerinden birine de adı verilen Abdi İpekçi; dedelerinin fotoğrafçılık ve sinema sanatındaki öncü rolünü gazetecilik mesleğinde devam ettirmiştir. Basın Ahlak Yasası’nın öncüsü kabul edilen Abdi İpekçi, Türk basınının kurumsallaşması için büyük çabalar sarf etmiştir. Hakkında haber yaptığı kişi ve kuruma söz hakkı tanıması, haberde farklı görüşlere yer vermesi, herhangi bir kişi ya da kuruma ilişkin olumsuz nitelikteki bir haberi birden fazla kaynaktan doğrulamadıkça yayınlamaması gibi ilkeli habercilik anlayışıyla Abdi İpekçi, ardında güzel bir miras bırakmıştır.