Adına şarkılar yazılan, hepimizin hayat yolculuğunda illa ki bir süre tattığı acı: ‘’Yalnızlık.’’ İnsanlara göre korkutucu ve acı veren bir durum olduğu için çoğu zaman yüzleşmekten de kaçınılan bir durumdur. Her ne kadar acı olarak nitelendirmeye eğilimli olsak da ‘’yalnızlık’’ kavramını kapsayan birçok durum olduğunu fark edebiliriz. Bunlar birinin tek başına yaşaması anlamındaki somut yalnızlık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçiminde yaşanan yalnızlık, çevresi tarafından dışlanma sonucu yaşanan yalnızlık, kişinin çevresindekilerle iletişimini en aza indirerek kendi seçimiyle yaşadığı yalnızlık ve kişinin kendini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı deneyimlerin hepsine birden ‘’yalnızlık’’ diyoruz. Çalışmalar incelendiğinde, insanların aslında iyi bir ilişki kurmak istedikleri, ancak bunu nasıl yapacaklarını bilmedikleri zaman, yalnızlık ve depresyon yaşadıkları bilinmektedir. Yetişkinlik dönemimizdeki yalnızlığımızı değerlendirirken ergenlik dönemimize bir dönüp bakmamız iyi olabilir diye düşünüyorum. Ergenlik döneminde yaşanan yoğun bir duygu olan öfke, kontrol edilemezse bazı olumsuz deneyimlere yol açabilir. Yalnızlık bu olumsuz deneyimlerden biridir. Kontrol edilemeyen öfke sonucunda ergenler, kendileri için büyük öneme sahip olan arkadaşları tarafından dışlanabilir, arkadaşları ile ilişkilerinde yoğun öfke patlamaları yaşayabilirler. Buna paralel olarak, yalnızlık hisseden ergenlerin duygularını kolayca ifade edemedikleri ve öfke duygularını şiddetli bir eğilime dönüştürdükleri düşünülmektedir. Yani bir anlamda ergenliğimizin nasıl geçtiği yalnızlık duygumuzun yoğunluğunu etkilemektedir.
Peki ne oluyor da yalnızlığa itiliyoruz, ya da tercih ediyoruz?
Yapılan araştırmalara göre yalnız kalmakla ilgili 3 temel durum ortaya konmuştur. Birincisi hoşnut olmadığımız ve duygusal olarak bizi zorlayan deneyimler yaşamış olmamız sonucunda herhangi bir grup ve topluluktan dışlanmış olma deneyimimiz, diğeri sevilmediğimizi hissetmemiz ve olumsuz bilişsel deneyimlerimiz ve diğeri de kişilerin sosyal ilişkilerini kurmakta ve sürdürmekte yaşadığı zorluktur.
Yalnızlıkla ilgili yapılan araştırmalar, yalnızlığı etkileyen en önemli faktörün ‘’gelir düzeyi’’ olduğunu ortaya koymaktadır. Evet. Yanlış okumadınız. Gelir düzeyi iyi olan kişilerin daha az yalnızlık duygusu hissettiği sonucuna ulaşılmıştır. ‘’Yani nerede para orada insan’’ mı acaba? Bulunan insanların duygusal ihtiyaçlarımızı ne kadar karşıladığı gerçeği devreye giriyor aslında bu sefer de.
Yalnızlığın bir diğer yordayıcısı beğenilme arzusu olabilir. Çünkü beğenilmek ve olumlu bir izlenim bırakmak insan ilişkilerini etkileyen değişkenler arasındadır. Her insan doğası gereği diğer insanlar tarafından beğenilmeyi arzulamaktadır. Beğenilme arzusu sevgi, kabul görme, saygı, başarılı ve yeterli hissetme ihtiyaçlarından kaynaklanan bir güdüdür. Bu ihtiyaçlar karşılandığında da yalnızlık duygusu azalmakta ve insanlar sosyal ilişkiler sayesinde kendilerini sosyal açıdan güvende ve memnun hissetmektedirler.
Çalışmalar yalnızlığın bir sorun haline gelme oranının arttıkça yalnız kişilerin yalnızlığı azaltmak için aldıkları önlemlerin oranının azaldığını göstermektedir. Yani yalnızlığımız bir sorun haline geldikçe hayatımıza yeni girecek olan kişilere karşı daha pasif ve tepkisiz davranma eğiliminde oluyoruz. Hayatımızdaki diğer insanlara karşı düşmanca ve karamsar yargılara sahip olmaya yatkın oluyoruz. Bir anlamda kısır döngü içinde buluyoruz kendimizi. Yalnızlığın ihtiyaçlarımızı karşılamayan bir durum dışında gerçekleşmesi, tek başınalık durumu olarak adlandırılabiliyor. Bazı araştırmalara göre yalnızlığın kökeninde yetersizliğin yattığı belirtilmiştir. Oysa tek başınalık bir deneyimdir, düşünceler ve duygular çeşitliliğine sınırları belirsiz bir açıklıktır. Yalnızlık, mutlaka bir acı veya rahatsızlık duygusu içerirken tek başınalık belirli bir duygu içermez; çoğunlukla pozitif deneyimleri içerir. Ama duygusal olarak nötr de olabilir.
‘’Tek başıma mıyım yoksa yalnız mıyım?’’ sorusunu kendinize sorarken yukarıdaki ihtiyaçların karşılanıp karşılanmama durumunu göz önünde bulundurabilirsiniz. Yalnızlığın belirtilerinde mide bulantısı, baş ağrısı gibi somatik şikayetleri ve normale göre daha fazla ağlama, uyku problemleri gibi davranışsal problemler olabileceği gibi kişinin kendisine dair genelleştirdiği olumsuz düşüncelerden dolayı sosyal kopukluk yaşaması da bulunmaktadır. Bunun sonucunda da duygusal karışıklık, iç kargaşa, uyuşukluk, öfke, düşmanlık, kaygı, korku, utanç ve aşağılanma gibi duygu ve deneyimler oluşabilir.