Rejenerasyon bir yenilenmedir. Yaşlanan, yorulan, işlevini yitiren her bir hücrenin kendini yenilemesidir, gençleşmesidir. Liziz ise yıkım. Hücrelerin yıkımı.

Siyasi partiler de canlı organizmalardır. Siyasi partiler rejenerasyonu sürekli kılmalıdır ki  daima genç ve zinde kalabilsin. Rejenerasyonu doğru yönetmelidir ki “yenilenme” alışkanlığı yerini “yeme” alışkanlığına bırakmasın. Rejenerasyon yapacağım diye yeni kanserli hücreler oluşturmak ya da yenilenirken yem olmak çok kontrollü ve iyi yönetilmesi gereken süreçlerdir. Kendi hücrelerini yok etmek bir otolizdir aslında yani kendi kendini imha etmek. Tüm bu kendi kendini imhaların sonucu yıkılmış, parçalanmış esas hücrelerin yerini alan devşirilmiş kanserli hücreler kendini organizmanın sahibi gibi sanarak sınırsız ve fütursuz bir güvenlik kameralarına poz verme yarışına girişir.  

AK Parti; Türkiye siyasi tarihinin tartışmasız en önemli siyasi organizasyonlarından biridir. AK Parti tarihini 2’ye ayırmak gerekiyor. Aslında çok partili siyasi partilerin kendi tarihsel gelişimini 2’ye ayırırken kurucu liderden önce, kurucu liderden sonra ya da iktidardan önce yada sonra diye ayırırken AK Parti siyasi tarihini bu örneklerin tamamından farklı kılan bir kırılma olduğunu artık Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile kabul ediyor. Örneğin Anavatan Partisi’ni Özal’lı yıllar ve Mesut Yılmaz’lı yıllar diye 2 farklı dönemde inceleyip bitirip sosyolojisi ve matematiği ile sebep-sonuç ilişkilendirebilirsiniz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhuriyetimizle aynı yaştaki siyasi ömrünü tek partili dönem, iktidar dönemi ve iktidardan uzak yıllar diye ayırsanız pek çok sorunun yanıtını verebilirsiniz.

 AK Parti tarihini ise her açıdan 2011 öncesi ve 2011 sonrası diye ayrılabilir. Üstelik o günden bugüne ne AK Parti lider değiştirmiş(Davutoğlu ve Yıldırım’ın kısa süreli emanetçiliğinde de doğal lider daima Erdoğan’dır) ne de iktidardan ayrılmıştır. Özellikle 2002-2011  AK Parti dönemi çıkışı, organizasyonu ve kadro yapısı itibarı ile hala yeni siyasi hareketlerin öykünüp örnek aldığı uygulamaya çalıştığı ve vaadeden bir dönemden bahsediyoruz. Sonrası ise 2015’e kadar ritmi düşse de hızını koruyan 2015 sonrası ise 2011’in çok uzağında bir anlayışın yavaş yavaş her bir hücresine girip tüm organizasyonu saran dramatik bir kayıp yılları. Üstelik iktidarda iken her geçen gün kaybedilen yıllar. 

Hergün yeni bir evladını “yenilenme” adı altında parçalayan, bagajlı ki bagajlarında kusurlu geçmişleri olan ve ajandalı ki ajandalarında şahsi hırs, menfaat ve öfkelerinden başka birşeyleri olmayan muktedirlerin operasyonlarına maruz bırakan bir “yenilenme”…
Kaliteyi, liyakati, çalışkanlığı en çok fotoğraf çektirme yarışına dönüştüren ve sürekli hatalı fotoğraflarla her geçen gün devlet gücüyle bireyselleşen, çabukluğunu, organizasyonel gücünü, takım oyununu ve yeteneklerini yitiren halkın partisinden iş kovalayan mütahit ve güvenlik kamerasına bile fotoğraf çektirme yarışında olan bürokrat vesayetine bir “yenilenme”…

Peki sizce bu 2010’daki o AK Parti mi? 

Eskişehir nasıl rejenerasyon yerine otoliz ve liziz yaşadı? 

Önümüzdeki günlerde anlatacağım. 
Bu giriş olsun.