Artık sağır sultan bile farkında. CHP’de Hiç bir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu diye düşündüren bir kongre oldu ve zaman geçtikçe düşmek yerine yükselen bir tansiyon olduğunu görüyoruz.
Herkes çok iyi biliyor ki tansiyonu yükselten şey kimlerin seçildiği ya da seçilmediği değil. Bunun altında yatan birçok sebep var.
Mesela Kurultay Delegeliği ile ilgili Ahmet Ataç ve Yılmaz Büyükerşen’e verilmek istenen mesajın ne olduğu? Örgüt kimdeyse güç ondadır mı? Örgüte rağmen yapamazsınız mı? Başka bir şey mi?
Mesela sadece etik olmamakla, centilmen davranmamakla açıklanamayacak üstü çizikli bir hamlenin bırakın CHP’yi şehirdeki pek çok insanı bile ayrıştırmasına rağmen bu sonucu “Demokrasi Şöleni” “CHP Kazandı” “Kucaklayıcılık” gibi sloganlarla lanse etme gayreti. Bu size de düşündürücü gelmiyor mu?
Mesela Kemal Aydoğmuş’un Recep Taşel’e yönelttiği “Kongrede Ataç’ın üstünü çizdiren, Hoca’yı Kazım Kurt’tan daha az oy alacak bir şekilde seçtiren ve Taşel’i destekleyen Odunpazarı delegasyonuna gizlice dağıtılan anahtarın anahtarı(maymuncuk) listeden kendisinin haberi var mıydı?” sorusunun nicedir cevapsız kalışı.
Mesela günde 7 kere “herkesi kucaklayacağız” diyen yeni CHP İl yönetiminin daha ilk icraatı olan görev dağılımında sanki ilçe örgütlerini psikolojik olarak baypas eder gibi Tepebaşı ve Odunpazarı İlçe Örgütlenmelerinden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı gibi daha önce bilmediğimiz bir görev dağılımı yapması.
Mesela CHP il yönetiminin Eskişehirli basın mensuplarına açıklama, duyuru, haber paylaşmak için bir WhatsApp grubu açması ve tüm gazetecileri eklemesine rağmen seçim sürecinde Taşel’i desteklemeyen ve yaşanan süreçte mevcut il yönetimini biraz sertçe eleştiren 2 basın mensubunu (Ben ve Kemal Aydoğmuş) yok sayarak ne kadar kucaklayıcı olduğuna ikna etmesi.
Mesela daha önce Büyükerşen ve Ataç’a toz kondurmayan, vekil olduğu süreçte Eskişehir’de örgütte çok çatışmalı günlerde ve delegasyon süreçlerinde hiçbir dahli olmayan CHP PM üyesi Gaye Usluer’in CHP’de ilerleyen haftalarda gerçekleşecek büyük kurultay öncesinde bu sürece çok net ve taraf olarak dâhil olması düşündürücü değil mi?
Daha pek çok neden sıralayabilir ve yazıyı birkaç sayfa daha uzatabiliriz ancak gerek yok. Çünkü bu seçimden sonra pek çok kişinin hissettiği ama ispat edemediği bazı şeyler var.
Seçimde tepki çeken hamlelere ve seçimden sonraki bazı eylemlere bakacak olursak sanki Büyükerşen’den sonrası diye bir düşünce vuku bulmuş. Ataç’ın da bu süreçte devre dışı kalması için bir hamle yapılmış gibi düşünülebilir.
Peki, kongredeki hesap çarşıya uydu mu? Bence Hayır, uymadı.
Büyükerşen ve Ataç arasındaki bağ hiç olmadığı kadar güçlendi. Büyükerşen daha önce vize vermediği için kendisine bilenen ama bunu aksettirmeyen isimlerin zafer sarhoşluğunu bizzat görerek tecrübe etti. Bunu da ajandasına kaydetti.
Şimdi birileri hiç bir şey olmamış gibi davranıyor. Aman canım olur böyle şeyler diye yaşananları sıradanlaştırma çabasına giriyor. Aba altından sopa gösterenler var, verilen mesajın tam tersi eylemlere rağmen biz bu gemiyi yürütürüz diye temenni edenler de var.
Ancak kesin ve net bir şekilde söyleyebilirim ki kızgınlık geçer ama kırgınlık miras gibidir.
Vefasızlığa, haksızlığa uğrayan üstelik direkt değil çeşitli gizli kapaklı işlerle bunu yaşayan insanların gönlünü almak, çok iyi bilirim ki büyük, kocaman bir çaba gerektirir. Bir bedeli olmalıdır.
Yine de bakacağız, göreceğiz ve izlenimleri paylaşmaya devam edeceğiz.
Ha bir de, insan ister istemez yakın geçmişi hatırlıyor. Örgütün tarihi boyunca en güçlü komutanı olan Erman Gölet, Siyasette harikulade işler yapabilecek kadar donanımlı ve belki de şu an İlçe Belediye Başkanı ya da Milletvekili olarak karşımıza olur diye düşündüğüm ve hatta olmadığı için üzüldüğüm Ayhan Kavas’ı hatırlıyorum. AK Parti’nin bir dönem parti içinde deve dişi gibi güçlü isimlerini, partinin kurucusu, milletvekilliği gibi çeşitli kademelerinde olmuş ve Yılmaz Hoca ile uğraşan isimleri hatırlıyorum.
Unutmamak önemlidir çünkü…