Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hilmi Özden, Haziran 2023’te yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanlığı için aday adaylığını açıkladı.
Özden, adaylık için gereken 100 bin imzayı topladığı takdirde seçimlere katılabilecek.
Prof. Dr. Özden, maden kazalarıyla ilgili yaptığı çalışmayı bana gönderdiğinde işini ne kadar ciddiye alan bir kişiyle karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha anladım.
Hilmi hoca, çalışmasında oldukça titizlenmiş.
33 sayfalık rapor haline giterdiği çalışma adeta maden kazalarındaki Türkiye gerçeğini gözler önüne seriyor.
"İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Işığında Kömür Madeni Kazaları" başlıklı çalışmasında Hilmi hoca, Bartın’daki Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında yaşanan grizu patlamasında 41 maden işçisinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, maden ocağı ile ilgili 2019 yılında Sayıştay raporlarında grizu patlaması riskinin öngörüldüğüne dair uyarıların yapıldığını ifade ediyor.
Sayıştay’ın raporunda sadece grizu patlamasına yönelik değil iş güvenliği önlemlerinin eksikliğine dair de çok sayıda vurgu olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Özden, çalışmasının son kısmında siyasetçilerin tartışma yaratan sözlerine de işaret ederek, şunları dile getiriyor:
"Şüphesiz yönetmelikler ve kanunlar işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından uluslar arası standartlara kavuşturulmalıdır.
Fakat sözleşmelerin ve yönetmeliklerin kanunlar çerçevesinde hayata tatbik edilmesi insan faktörü ile özellikle de yöneticilerin bu yönetmelik ve kanunlara uyması ile doğrudan bağlantılıdır.
Henüz Amasra maden kazasının hukuki süreci devam etmektedir. Bununla beraber Türkiye’de Soma faciasında sadece uzmanların çözmesi gereken süreçlere siyaset müdahil olmuştur. Siyaset biliminim dışında kalan bu alışkanlıktan vazgeçilmediği sürece korkulur ki Türkiye her alanda liyakat kaybına uğrayacaktır. Hukukun Üstünlüğü, Katılımcı Demokrasi, Sivil Toplum Kuruluşları, İşçi ve Memur Sendikaları ile sanayileşme süreçlerini üst aşamalara taşımış ulusların bilim ve teknolojik gelişmelerine uygun insan hakları ve özgürlüklerin güçlendirildiği bir Türkiye’ye ihtiyaç vardır. Aksi halde yanlışların hiç eleştirilmediği sürekli olarak “dezenformasyon” (bilgi çarpıtma) itham ve suçlaması ile uzmanların susturulduğu bir ülkede yanlışlıklar asla düzelmeyecek ve düzeltilemeyecektir.
İş yeri hekimi işverene bağlı olacak, Sayıştay gibi köklü kuruluşların tuttuğu raporlar dikkate alınmayacaktır.
Soma ve Ermenek'te 2014 yılında meydana gelen büyük kazalar sonucunda 354 işçi hayatını kaybettiği maden faciası asla unutulmamalıdır.
Maalesef hukuk, sendikalar ve bilim insanlarının sözlerine kulak asılmamaktadır.
Yurt içi ve yurt dışı binlerce bilimsel çalışmaya itibar edilmemektedir. İstatistiklerin ortaya koyduğu gerçeklere gözlerin kapatılması asla ciddi ve bilimsel bir tavır değildir. İnsanların yaşam hakkını öncelemeyen yöneticiler asla topluma huzur ve mutluluk getiremezler. Kendileri de huzur ve mutluluğu yakalayamazlar. “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan önce veriniz” diyen Hz. Peygamberin (O’na, Ashab-ı Güzine ve Ehl-i Beytine selam olsun) ümmeti olmanın manasını keşfeden insanlar bu sözün işçi hakları, işçi ücretlerinden, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kadar birçok mesajı kapsadığını anlamış olmaları gerekmektedir.
Günü geldiğinde şüphesiz yeryüzünde sadece fikir işçileri kalacaktır. Madenler dahil insan gücüne ihtiyaç duymadan, sağlıkları tehlikeye atılmadan ileri düzey endüstri devrimleri gerçekleşecektir. O zaman bilgi, bilişim, ağ toplumları bile çok gerilerde kalacaktır. Bunun ise her ülkede aynı anda ortaya çıkması da mümkün değildir. Şu anda Türkiye 4. Dönem Endüstri Devrimini yakalamadıysa bunun sebebi çağın gerçeklerinden kaçması ve ilime gereken önemi vermemesidir. İlmin ışığına gözlerini kapatanlar daima yollarını kaybedecek ve zamanın dışına itileceklerdir.
Konuşma özgürlüğünden ifade özgürlüğüne kadar kontrol altında tutulan toplumlar 'kurşun asker' üreten düşünceyi terk eden kalabalıklar olurlar. Türkiye’nin yeniden düşünce, çalışma, ilim, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü ve hürriyet gibi değerlerle aidiyet algısını güçlendirerek yeniden millet olma şuurunu birlik ve beraberlik içinde tesis etmesinin zamanı gelmiştir.
Kömür madeni kazalarından iktisadi krizlere kadar başımıza gelenler bu değerlerin ışığından ayrılmamızdır. Liyakat sahibi işin ehli olan, adaletten ayrılmayan, hukuka saygı duyan, okumayı ve düşünmeyi ibadet şuuru içinde idrak eden insanlara ihtiyaç bulunmaktadır. Her türlü yanlışı “kadercilik” anlayışı içinde kulun sorumluluğunu Allah’a fatura etmenin mübarek dinimiz İslam açısından izahı mümkün değildir. Kader kavramı miktar: ölçü anlamında ele alınmaktadır. Kader ölçülü yaşamak akla uygun hareket manalarına geldiği unutulmamalıdır.
Maden facialarında fedakar, cefakar, yiğit canlarını kaybetmiş, yavrularını yetim, ailelerini, dostlarını ve Türk Milletini gözü yaşlı bırakmış tüm işçi kardeşlerimiz büyük ihmallerin sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. Bilinen bu ihmallerin sonucu Türkiye maden kazalarında birinci sıradaki ülkelerle anılmaktadır. Bu övünülecek değil ağlanacak bir sonuçtur. Gelecek günlerde 'Fikri hür vicdanı hür' hukukçular, yöneticiler, sendikalar, köylüler, çiftçiler, işçiler, memurlar, tecrübe sahibi yaşı kemale erenler, geleceğin emaneti gençler, işverenler ve bilim insanları Türkiye’yi hep birlikte hep beraber insanlık burcunun zirvesine taşıyacaktır.
Sosyal adaletin sağlandığı gelir dağılımın hakça olduğu, yaşam, sağlık ve her türlü insan hakkının korunduğu bir Türkiye’nin kurulacağı günler için Şair Nazım Hikmet’in 'Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,bu dâvet bizim.... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...' mısraları Aziz Türk milletine sözümüz olmalıdır."
Cumhurbaşkanı aday adayı Prof. Dr. Hilmi Özden, güzel bir özetle yapılabilecek tüm uyarıları yapmış...
Daha ne desin...