Farklı platformlarda ve medyada verilen çok sayıda beyanata bakıldığında Eskişehir; sosyal, ekonomik, eğitim, bilim, teknoloji, sanayi, kültür, spor ve kentleşeme vb. gibi pek çok alanda geleceğe yönelik tüm beklentileri karşılayabilecek dinamiklere sahiptir.
Ben dahil herkes, bu önerme konusunda hemfikir gözüküyor…
Günlük yaşamda dinamik sözcüğü “canlı, etkin, hareketli, her an değişebilen ve gelişen, duraksama karşıtı, devimsel” anlamında kullanılırken, beklenti sözcüğünü “herhangi bir konuda gerçekleşmesi istenilen veya umulan her türlü olguyu içeren duygularımızı” ifade etmek için kullanırız.
Durağan olarak “bir şeyin gerçekleşmesini sadece arzu etmek olan” beklemekten, sahip olduklarımızın dışında aktif olarak bir şeyler yapmayı da gerektiren bir anlama sahiptir, beklenti, …
Oysa, uzun zamandır farklı alanlarda şehrimize yönelik beklentiler, giderek bekleme konumuna geçiyor…
Ayrı ayrı dinamiklere sahip olmakla, dinamik bir kent olmak aynı anlama gelmiyor.
Çünkü bütünü oluşturan dinamiklerin toplamı, her dinamiğin ayrı ayrı sahip olduğu değerlerin toplamına eşit değil, daha fazlasıdır.
Bu kentteki dinamiklerden her birinin kendi bakış açısına göre listelediği seçeneklerden birini değil, olmayan bir alternatifi yaratabilme potansiyelinin ortaya çıkarılması demektir…
Tıpkı puzzle’ın parçaları gibi… Her parça kendine göre değerli ve anlamlıdır. Ancak bir araya gelerek oluşturdukları bütün daha değerli ve daha anlamlıdır.
Peki bu beklentilerin gerçekleşmesinin önündeki engel, acaba kentteki farklı dinamiklerin tünel vizyonu denilen etki altında kalmaları olabilir mi?
Tünel vizyonu, “birilerinin tercih ettiği düşünce çizgisi dışında, alternatiflerinde olabileceğini düşünmedeki isteksizliklerini” ifade eden bir kavramdır.
Kentsel dinamiklerin yapısına bu vizyonun hakim olması, sorun çözmeyi kolaylaştıran dinamikler arası ilişkilerin göz ardı edilmesine neden olmaktadır.
Bu durum tünelin sonundaki ışığa kitlenerek, bir hedefe yoğunlaşma anında etraftaki başka detayların gözden kaçırmak gibidir…
Böylece tünel vizyonu etkisi altındaki dinamiklerin, kendilerince gerçekleşme ihtimali daha yüksek düşüncelere odaklanmaları “olasılıksız görünenin etkisinden” kentin yoksun kalmasına neden olan bir stratejidir.
Belki de bu, hakikatin bakanın gözünde olduğu inancının bir sonucudur.
Çünkü, hakikat olan ışığa bakarken, genellikle gölgelerin farklılığı ve onlara yüklenecek anlamlar hep gözden kaçırılmaktadır.
Buna en güzel örnek “elle gölge oyunları” adı verilen bir gösteri türüdür…
Işığın önünde gördüğünüz gerçek bir elin duvara yansıyan gölgesi, elin pozisyonuna göre, elden çok bir köpeğin ya da bir kobra yılanın başı olarak anlam kazanmaktadır.
Tıpkı Nassim Nicholas Taleb (2007) tarafından, olması ihtimal dışı görülen fakat vuku bulduğunda etkisi çok büyük olan olaylar için kullanılan siyah kuğu metaforu gibi…
Böylece insanlar bildikleri şeye saplanıp, bilmediklerini ihmale yönelmektedirler…