Hem pastam dursun hem karnım doysun. Bunun uzun versiyonu da var… Nabi Hoca çok kullanırmış. Hem muavin koltuğu olsun, hem 25 kuruş olsun hem de halamların yokuşundan geçsin.
Her seçiş bir vazgeçiştir…
Mesele Eskişehir…
Eskişehir’in geldiği noktayı konuşurken kimi zaman ikilem yaşıyoruz.
İşte şu kadar yıl önce Türkiye’nin en büyük altıncı kentiydi şimdi 25-26’ncı sırada…
Antep şöyle, Kocaeli böyle…
Bursa’nın ilçesi İnegöl bile bizi geçti!
Bunlar ekonomik temelli eleştiriler… Ticaret fazla gelişmedi, sanayi yeteri kadar büyümedi… Aslında denmek istenen bu. Burada da son 25 yıl aralıksız kenti yöneten Yılmaz Büyükerşen’e bi gönderme var.
Yine uzun yıllar sanayiyi yöneten Savaş Özaydemir’e de gönderme var.
Eleştiri şu; kentin büyümesini istemediler.
Yılmaz Hoca, butik bir kent istedi. Asla sanayi kenti istemedi, deniyor. Sanayi demek göç demek!
Bu bi anlamda başarılmış. Kent büyümedi, sanayi sıçramadı. Kaliteli bir sanayimiz var. Katma değeri yüksek ürünler üretiyoruz. Bu konuda ülkenin en iyi kentlerinden biriyiz. Belki de en iyisi…
Ara sıra gündem oluyor.
Bu aralar yine konuşulmaya başlandı.
Sanayimizin Gemlik Limanı’na bağlantısı…
Alpu’ya yapılacak tren test merkezi; URAYSİM!
Bu iki proje yapılırsa Eskişehir bambaşka bir kent olur. Hiçbir şey asla eskisi gibi olmaz. Kentin nereye gideceği belli olmaz! Sanayi gelişir, para gelir, istihdam artar, nüfus artar…
URAYSİM bizi dünyada bilinen bir yer haline getirir.
Demiryolunda gelecekte ‘merkez’ olabiliriz. Bu yolların merkezi olma değil. Üretim, bakım, onarım, test merkezi gibi…
Dediğim gibi kentin nereye gideceğini kimse bilemez.
İyi mi olur, fena mı orası belli olmaz!
Daha doğrusu kişiden kişiye değişir.
Eskişehir’in en azından bir kısmı şu anki huzurlu, butik ve emekli/öğrenci kenti halinden memnun görünüyor.
Bir kısmı da ‘para yok, çocuklarımıza iş bulamıyoruz’ diyerek şikayetçi…
Her iki kesimin de haklı olduğu taraflar var.
Ama yukarıda da değiğim gibi bu bir tercih meselesi… Matrix’deki kırmızı ve mavi hap gibi iki farklı yol var önümüzde…