Ekonomi can çekişiyor.

Düzeltmeye çalışıyorlar. 

Düzelir mi? Yıllar alabilir. Belki de ekonomiyi düzeltmek, bozan iktidara nasip olmaz, bir bakmışsın iktidar değişmiş!

Türkiye’nin çok küçük ballı kesimi dışında halinden memnun olan yok.

Esnaf, işçi, memur, çiftçi; özellikle dar gelirli perişan.

Hemen hemen her konuda ekonomik girdap nedeniyle sorunlarımız var.

Bugün, öne çıkan sorunlardan birini, çarpıcı bir örnekle anlatmak istiyorum.
*
Barınma!

Barınma hakkı, bildiğiniz üzere insanların en temel haklarından biri. 

Ama ne yazık ki enflasyonist ortam, TÜİK’in manipülasyonları ve hükümetin sorunun üzerine tüy dikercesine uyguladığı yüzde 25 garabeti, ev sahipleri ile kiracılar arasındaki barışı bozdu.

Mahkemelik olanlar, aleni kavga edenler, birbirine silah çekenler, bıçaklı saldırılar, ev baskınları ve kiracının eşyalarını dışarı atanlar, evini boş tutup kiralamayanlar…

Öyle şeyler gördük ki bu süreçte, akla zarar.
*
Şimdi, yeni bir süreç başlıyor. Hükümet, yüzde 25 tuhaflığından vazgeçti. Evini boş tutanlar kiralık ilanlarını asmaya başladılar. Ufak da olsa bir rahatlama oldu.

Fakat sorun çözüldü mü?

Çözülmez efendim çözülmez, enflasyon canavarının vahşi saldırganlığı bitmediği sürece ne ev sahibi memnun olur ne de kiracı. 
*
Örneğin bir okurumuzun yenice yaşadığı hadiseyi size aktarayım. 

Okurumuzun ev sahibi, kira sözleşmesinin bitimine bir ay kala astronomik bir kira artışı (Yüzde 150) istiyor. Okurumuz buna yanaşmayınca bu sefer ‘çocuğum oturacak’ bahanesiyle evin boşaltılmasını istiyor. Boşaltmazsan ‘taahhüt sözleşmesini’ devreye sokarım diyerek aba altından sopa gösteriyor. 

Ev sahibiyle yüz göz olmak istemeyen okurumuz başlıyor ev arayışına. Arıyor tarıyor cebine göre bir ev bulamıyor. 
Tabii bu noktada şunu da ifade etmek gerekiyor. Eskişehir, çevre şehirlere göre satılık ve kiralık konut anlamında daha pahalı. Bunun da temel nedeni arsa bedellerinin çok yüksek olması ile konut yetersizliği. Yeni imar alanları, kentsel dönüşüm uygulamaları ve uygun alanlarda kat yüksekliği planlaması bu sorunu çözecektir. 

Şimdi konumuza geri dönelim…

Okurumuz makul kirada bir ev bulamayınca, bütçesini de aşmak pahasına bir ev denk getiriyor. Evin kirası 25 bin TL. Yani bugün o evi kiralasa; bir kira bedeli, bir depozito, bir de emlakçı payı derken oluyor size 75 bin TL ayak bastı parası. Evin boyası ile taşınma bedelini de eklersek toplamda 150 bin TL’ye kadar bütçe çıkıyor.

Okurumuz emlakçı vasıtasıyla evi görüyor ve sonrasında ev sahibiyle buluşuyor.

Ev sahibi, kiracı adayı olan okurumuza kamuda veyahut kurumsal bir şirkette çalışıp çalışmadığını soruyor. Okurumuz bu sorudan geçer not alıyor ancak aldığı maaş ev sahibinin aklında kuşku yaratıyor.

Ev sahibi hemen akabinde şartlarını sıralıyor:
Tahliye sözleşmesi imzalatırım!

12 ay değil, 9 ay sonra kira artışı yaparım. 12 ayın sonunda enflasyona göre bir kira artışı daha yapabilirim. Yani bir yılda iki kira artışı birden yapabilirim.

Kira artışlarını TÜİK’in verdiği resmi enflasyon oranının üzerinde yaparım.

Evi satmak istersem kontrat bitim tarihi gelmeden çıkmanızı talep edebilir, çıkmazsanız tahliye sözleşmesini devreye alırım.

Aile fertlerimden birine ev ihtiyacı doğarsa kontrat bitim tarihi gelmeden çıkmanızı talep edebilir, çıkmazsanız tahliye sözleşmesini devreye alırım.

*
Bu şartları duyan kiracı adayı okurumuzun gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılıyor ve ilk etapta ne diyeceğini bilemiyor.

Bir süre sonra kendine gelince “bunlar nasıl şartlar, çok insafsızca, önümü nasıl göreceğim” diye soruyor.

Ev sahibi çok rahat bir biçimde “kabul edersen böyle, değilse sen bilirsin” diyor.

Kiracı adayımız bunun üzerine “Allah çarşınıza pazar versin” diyerek ortamı terk ediyor.
*
Okurumuzun anlattıkları böyle.

Umutsuzca ev arayışına devam edeceğini ifade ediyor.

Fakat aradığı kiralık evi bulamazsa mevcut ev sahibinin tahliye davası açmasını bekleyeceğini, hiç olmazsa birkaç ay

zaman kazanmak istediğini söylüyor.
*
Evet, geldiğimiz nokta bu.

Şu doğru: Enflasyon aldı başını gidiyor, ev sahibi de kiracı da, kısacası herkes vaziyetten mustarip.

Ancak öyle ev sahipleri karşımıza çıkıyor ki -çoğu böyle-, akıl almaz şartlar öne sürüyor. 

Para elbette önemli.

Ancak yıllar içerisinde köklerimizi unutmuş bir toplum haline gelmişiz.

Ahlaki çürümüşlük had safhada.

Dayanışma bitmiş.

Vicdanlarımız kurumuş.

Para elbette önemli.

Fakat vicdanlı ve ahlaklı olmak kadar değil!