Arif Anbar yazdı...

Türkiye’deki ekonomik koşulların zorluğu pek çok sorunu da beraberinde getiriyor.

Cinayet, hırsızlık, gasp, madde kullanımı, psikolojik bozukluk, toplumsal mutsuzluk vesaire… Artarak devam ediyor…

Bu garabet duruma etkili önlemler alınmadığı takdirde tamiri imkansız hasarlarla karşılaşacağımız gün gibi ortada duruyor. Ve ne yazıktır ki önlem bir kenarda dursun, toplumu ilgilendiren her travmatik olay sonrasında söz konusu olay üzerinde tepinmek suretiyle muktedirler tarafından siyaset yapılıyor.

*

Bu noktada, Eskişehir’e okumak için gelen ama ekonomik koşullar nedeniyle çalışmak zorunda kalan bir üniversite öğrencisinin aktardıklarını sizlerle paylaşacak, tablonun ne kadar vahim hale geldiğini anlatmaya çalışacağım.

*

Öğrencimiz, ailesinin maddi koşulları iyi olmadığı için Eskişehir şartlarında geçinebilecek bir bütçe ayıramadığını ifade ediyor.

Bu nedenle ailesinin gönderdiği paranın üzerine para koymak, eğitim hayatını devam ettirmek istiyor, dolayısıyla çalışmak zorunda olduğunu söylüyor.

Burada bir parantez açayım. Önceden nasıldı? Bir üniversite öğrencisi deneyim kazanmak için insani şartlarda kısa zamanlı çalışırdı veyahut bölümüyle alakalı bir alanda staj yapardı.

Şimdi öyle değil! Bir öğrenci hangi işi yaptığı ve kaç saat emek harcadığı önemli olmaksınız eni konu çalışmak, okuyabilmek için para kazanmak zorunda.

İşte, öğrencimiz tam da bunu anlatıyor!

Bir fast food zincirinde 7,5 saat boyunca dinlenme molası olmaksızın çalıştığını, kendisine temizlik dahil her işin yaptırıldığını ifade ediyor. Buna karşılık yarı zamanlı diye anılan sisteme tabi olduğunu söylüyor.

*

Bu öğrenci, geleceğimiz olan milyonlarca gençten yalnızca birisi. Ama ne yazık ki bu gence reva görülen yaşam kölelikten başka bir şey değil!

Bölümüyle alakasız bir şekilde, vasıfsız işçi olarak 7,5 saat boyunca ağır koşullarda aralıksız çalıştırılıyor ve yarı zamanlı sisteme tabi tutuluyor. Zaten yasal çalışma süresi 8 saat. Aslında tam zamanlı olarak çalıştırılması, tam maaş alması ve sigorta priminin tam yatırılması gerekiyor. Ama sistem, bu genci, köle olmaya zorluyor. Gerçi kendisine “tam zamanlı çalışanlar kaç saat çalışıyorlar” diye sorduğumda, “12-13 saati buluyor” diyor. “Mesai veriyorlar mı” diye bir soru daha soruyorum, “talep edenleri direkt işten atıyorlar” cevabını alıyorum.

*

Oysa olması gereken ne?

Bir öğrenci nitelikli bir eğitim almalı, dinlenmiş bir beyinle derslerine katılmalı, şehirle entegre olarak sosyal, kültürel ve psikolojik gelişimine katkı sağlamalı, kendi alanında çalışmalar yapmalı, yine kendi alanıyla ilgili iş yerlerinde konforlu staj dönemleri geçirmeli.

Fakat gerçek hayatta olan ne?

Köle gibi çalıştırılan, bir yandan okumaya gayret eden, hiçbir sosyal yaşantısı bulunmayan, alanıyla ilgili kendini geliştiremeyen, niteliksiz, mutsuz, gelecekten umutsuz, agresif ve bencil gençler yetiştiriyor bu ülke!

*

Vaziyet öylesine kötü ki, koşullarını anlatan öğrencimiz kendini yine de şanslı görüyor.

Bu noktada diyor ki: Hiç değilse ben bir şekilde eğitim hayatımı sürdürebiliyorum. Pek çok arkadaşım ya üniversiteyi bıraktı ya da dondurdu. Bazıları bu dönem memleketlerinden hiç gelmedi, bazısı da geldiği gibi geri döndü!

*

Ve sonuçta, başta da belirttiğim üzere, toplumda cinayet, hırsızlık, gasp, madde kullanımı, kaygı bozukluğu, bencilik, kitlesel mutsuzluk hat safhaya çıkıyor.

Çünkü geleceğimiz olan gençleri, bu kötülüklere, daha hayatlarının baharında, devleti yönetenlerin oluşturduğu bu kabul edilemez sistem itiyor.