Diyorlar ki…
Pazarcılar ve Kazım Kurt olayı için hiçbir şey yazmadın, konuşmadın. Bir abim “Tweet bile atmadın” dedi. Onlara “Ne yazayım” dedim…
Koskoca belediye başkanının pazarcı esnafıyla polemiğini mi yazayım? Yoksa anlı şanlı Kazım Kurt’un pazar yeri mücadelesini mi?
Yok, bunu yapamam! Başka şeyler isteyin, başka şeyler rica edin!
Bir kere bunu Kazım Kurt’a yapamam.
Kazım Kurt, ilk döneminde olduğu gibi kalsın hayallerde, yazılarda, haberlerde…
Muktedirlerle kavga eden…
İktidara en sert muhalefeti yapan…
Konuştuğu zaman umut veren…
Halkçı Kazım Kurt…
“Elitler beni sevmez” diyen Kazım Kurt’u yazdım ben…
Hamamyolu’nda çayı bir lira yapan Kurt’u savundum ben…
Volkan Doğan iktidarın tüm gücüyle yüklenirken “Kazım Kurt haklı” dedim ben…
Şimdi ne yazacağım?
Yazacak bir şey vermiyor Kazım Kurt.
Bir çay içse sorunu çözecek olan Kazım Kurt, pazarcılarla gerginlik yaşamak istiyor. Halkın yanında gibi yaparak durgun geçen pandemi günlerine çıkış arıyor.
Pazarcı halk değil mi? Mevzuyu tarafsız kaynaklardan dinledim. İnanın hiç önemi yok. Kim haklı, kim haksız? Konunun teknik boyutu falan yok. Karmaşık bir mevzu da değil.
Mesele Kazım Kurt’un eski günlerini özlemesi… Gündemde olduğu eski günler…
Ama pazarcı esnafıyla kavga ederek, onlara karşı sesini yükselterek gündeme gelemez.
Neyse bak yazmayacağım dedim yarım sayfa yazdık yine…
Pazar meselesi çözülür…
Daha önemli bir sorunumuz var. “Elitler beni sevmez” diyen Kazım Kurt’un “Pazarcılar beni sevmez” noktasına nasıl geldiği…
Kurt kendisi, partisi ve Eskişehir için bu soruya yanıt bulmalı.