2Eylül Gazetesi Yazıişleri Müdürlüğü yaparken ‘Yılmaz Erdoğan’ başlıklı bir köşe yazdım. 2014 yerel seçimine gidiyorduk…

Yaklaşık 10 yıl önce…
Yılmaz Büyükerşen ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki ‘benzerliği’ ortaya koymak adına yazmıştım.
İkisi de yenilmiyor…
İkisi de sandık ustası…
İkisi de zor şartlar altında seçim kazanıyor. İkisi de ‘benzer teknikleri’ kullanıyor.
İkisini de seven çok seviyor, sevmeyen nefret ediyor…
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Yılmaz Erdoğan yazımın üzerinden 10 yıl geçti.
Ama Batı Cephesi’nde değişen bir şey yok!
Erdoğan hala kazanıyor. Her şeye rağmen kazanıyor. Tüm yorgunluğuna, tüm kötü ekonomi koşullarına rağmen, yanından ayrılanlara rağmen kazanıyor.
Başka bir ifadeyle Erdoğan kaybetmiyor!
Aynı Yılmaz Büyükerşen değil mi!
Erdoğan’a seçim kazandıran duyguların benzeri Yılmaz Hoca için de geçerli. Şimdi yerel seçime gidiyoruz. Hoca ‘adayım’ dedi.
Kıyamet koptu!
Yaşı, yaptıkları, yapmadıkları… Kentin sorunları… Hoca her yönüyle tartışılıyor. 25 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz.
Hata çok, eksik hayli var…
Yorgunluk elbette…
Küsenler, hayal kırıklığı yaşayanlar… Sırasını bekleyenler…
Bugünlerde “Hoca’nın işi bu sefer zor” deniyor. Muhtemelen seçime doğru daha çok denecek.
Hocam artık oy yok!
Yeter artık Hocam!
Dedem evine dön, gençlerin önünü aç!
Sosyal medyada göreceğimiz belki kendi tabanından da duyacağımız laflar bunlar…
Tıpkı 14 Mayıs öncesi Erdoğan’a söylenenler gibi değil mi? Bir iki de Hoca’yı geride gösteren anket salınır piyasaya… Oldu da bitti maşallah!
Bir kesim için Erdoğan neyse Eskişehir seçmeninin büyük kesimi için de Yılmaz Hoca o.
Bir sembol! Bir direniş! Bir tutam teselli! Bir parça zafer! Az biraz mutluluk!
Yılmaz Hoca ile ilgili hesap kitap yapanlar 14 Mayıs şartlarını iyi tahlil etmeli.