Emine Girgin yazdı...

Bu şehrin en güzel yanı da sıkıldığın an onu terk edebilmek.. Birkaç gün uzaklaşıp ruhumu dinlendirmeye ihtiyacım var fakat bu ay rutin doktor kontrollerim dolasıyla pek kıpırdayamayacağım gibi.

Daha haftaya yeni başlayıp pazartesiye kadar elimde konular biriktirip beklemem gerekirken, dün başımın dönüp bir yerlere kafamı çarpıp kanattıktan sonra dedim ki “Ah Emine! Kalk kendine iyi geleni yap.”

Saçlarımın arasından sıcacık akan kanı gördüğümde bile dedim ki “şimdi aklım başıma geldi”

Bazen bir şeyleri anlamak için yara almak gerekiyor tabi. Yazmanın bana ne kadar iyi geldiğini tahmin edemezsiniz. Bir tür antidepresan..

Ki iki gündür içimde tarif edemediğim bir üzgünlük..

Sizde de bazen birini yıllardır tanıyormuşsunuz hissi oluşuyor mu? Onunla konuştukça ortak noktalarınız çıkar bir yerlerden tanışmışlığım var, çok yakın geldi dersin ama düşünürsün de çıkaramazsın hani. Fakat içinde bir yerler bilir.
Evrende tesadüf yoktur. Bütün canlar ezelden tanır birbirini. O gün orada, tanış olanlar ve birbirine yakın oturanlar, bu dünyada yeniden karşılaşırlar.
Bu evrenin gerçekliğinde, ruhlar beden kozasında olduğundan, üstü örtülü nurdur. Beden kozasını kırıp, kanatlarını açamadıkça tam idrak edemez ama ruhu bilir, hisseder. Tevafuk bu ya, mutlaka bir yerlerde denk gelinir. Her şey, ilahi planda bu denk gelmeler için tasarlanmıştır.

Normal şartlarda buzlar kraliçesi görüntüm olduğunu söylerler. Hatta o kadar sert bakıyormuşum ki “acaba bir sorun mu var?” diye de düşündürmüşüm insanları.

Ah bu gözlem yeteneğim. Bazen birine kitlerim hareketlerini, konuşmasını, gülmesini her şeyini taramaya başlarım. Yine böyle tevafuk yaşadığım biriyle bir masada bir araya gelene kadar..

Özünde iyi bir insan. Azimli de biri. Başarılarını tebrik edip takdir ettiğim nadir insanlardan. O da soğuk görünen ama kalbi sıcak biri. Hatta laf aramızda kalbi o kadar sıcakmış ki evli, çocuklu ve mutlu olmasına rağmen yeni aşklara da yelken açıyormuş. Ee böyle aşk yazarlığı yapıp dinleyip geçmemi beklemiyordu herhalde. Not kâğıtlarım olmasa hafızama not ettim hızlıca. Masadaki dürüst itiraflarından dolayı hem içimden dürüstlüğüne inanılmaz saygı duyarken hem de bir tarafım “yanlış yapıyor” demeden geçemedi.  Hep kaleme aldığım şeyleri bunu yaşayıp bana anlatan birinden dinlemek beni heyecanlandırdı açıkçası.

Bir insanın evli olup başka biriyle de ilişkisi olmasını nasıl değerlendirecekti merak ettim. “Neden?” diye sordum. Çünkü benim mantığım pek o kısımları kavrayamıyor. Ben biriyle mutlu bir evliliğe sahipsem neden aldatma gereği hissederdim?

Empati yapmaya çalışsam da bunu hala yorumlamam mümkün olmuyor. Beynim ve kalbim red veriyor.  Dedim ya size o kadar dürüst bir adam ki, tüm şeffaflığıyla her sorumu cevapladı. “Her şeye sahip olunca bir tür bir yerlerinin kalkması gibi yorumlayabilirsin” dedi. Etkileyici bir cevap..

En azından sıradan bir yalan değil. Bilirsiniz günümüz evlileri bir kaçamak yapacağı zaman derler ki “Aramız çok kötü boşanacağız” ya da yüzükler cebe iner. Varlığından dahi bahsetmezler. Hayatımda sanırım ilk defa bu kadar dürüstünden dinledim bir hikayeyi.

Eşini bir yerlere götürüyorsa mutlaka kız arkadaşını da götürüyormuş. İhmal etmiyormuş hiçbir anlamda. Oldukça da iddialı bir adam. İstiyorsa birini er ya da geç alırmış. Her ne kadar dürüst bulsam takdir etsem de dürüstlüğünden, bende dilimin sivriliğini törpüleyemedim hala..

Biraz kırıcı konuştum sanırım. Kırıldı..

Hem sadece o değil Bay Big’le de eş zamanlı kırıldık.

Ah Mr. Big..

Bambaşka konulardan olsa da Mr. Big’in beni artık affedeceğine inanmıyorum. Haklı ve bazı şeylerinde özürü yoktur. Affettiğine dair bir işaret gönderseydi o bile içimi rahatlatabilirdi bir Sezen Şarkısıyla beni hala sevdiğini bilebilirdim belki de ama bazı vedalar sessiz olur. Ve sanırım gürültülü bir vedadan sessiz bir veda daha acıymış.

Bu kez onu kaybettim ve şimdiden onu çok özledim..

Sevgili okuyucularım;

Sizinle konuşarak bir antidepresan almış gibi oldum. Eğer çok ruhum sıkışmazsa yine böyle, pazartesi günü görüşürüz. Şimdilik hoşçakalın.

Sevgilerimle..