Emine Girgin yazdı...
Şehrin ışıltılı gece hayatı bazen yoruyor. Kalabalık içinde yalnızlığı bilir misiniz? Bazen bunu çok yaşıyorum..
Bir haftanın analizini yapacak olursam, önce Bay Big’den başlamak isterim.
Ben size onun yarasından tanıdım demiştim. Yanılmamışım.. Çok önce birini çok sevmiş. Doğum gününde ona sürpriz yapıp yanına gitmeyi planlamış. Tam sürpriz yapacakken bir bakmış eski sevgilisiyle görmüş kızı. Yani anlayacağınız ona biraz sürpriz olmuş. Sonrasını tahmin edersiniz. İnsan bir daha sevmeye korkuyor açıkçası. Hatta sonrakilerin de yapabileceklerini gördükten sonra insan iyice bir küsüyor aşka. Güven sorunu yaşaması çok normal..
Tepeden tırnağa yaralı. Mr. Big bugün bu kadar yaralıysa işte hep bunların yüzünden..
Onu çok iyi anlamama rağmen, anlayamadığım bir şey vardı.
Beni neden yaralıyordu?
Her zaman asil bir beyefendi duruşu olmasına rağmen sanki bazen geçmişin intikamını başka insanlardan çıkartıyor gibiydi. Bilemedim..
Bana şunu sordu; “çok mu doğruyuz hepimiz?”
Gülümsedim. Çok doğru olduğunu iddia eden herkesten kazık yemiş insanlar olarak bu soruyu soruyoruz. Hiç şunu sormuyoruz ama “Biz ne kadar doğruyuz?”
Onun tarafından baktığımda sorusunda çok haklıydı.
Doğruluk nedir ki? Herkesin doğrusu değişmiyor mu?
Ben ne kadar doğruydum?
Ama doğru sevmek?
Onu nerde olsa tanırız.
Ya doğru sevilmemişse nasıl tanıyacaktı değil mi? Ama bazen hissederiz.. Doğru mudur değil midir bilemesek de kalbimiz bize fısıldar bazı şeyleri.
Yani ben bilmediğim şeylerde kalbimin esiri oluyorum.
Bu yüzden pişman olmuyorum..
Sahi daha önce hiç birini öptüğünüzde salıncakta sallanırken hissettiğiniz o mutluluğu hissettiniz mi? Eğer hissettiyseniz bu satırları okurken ne demek istediğimi anlayacaksınız. Tam bulutlara dokunacakken salıncaktan düşmeyi de bilirsiniz. O yere çakılma hissi. Evet! Tam olarak böyle açıklanabilir. Sert düşüş. Acımasızca..
Sosyal medyada karşıma bir yazı düştü.
“Ben her zaman çok sevmenin yeteceğini düşünürdüm. Size bu satırları çok sevmenin yetmediği bir yerden yazıyorum. Öğrendim ki; bazen güzel sevmek hiçbir şeye yetmeyebiliyormuş. Bunu bana güzel sevdiğim biri öğretti. “ diyordu..
Çok haklı bir yorum. Bazen sevmekte yetmeyebiliyor sahiden..
Her ne kadar haklı da olsa kalbimi kırmayı başardı.
Affı ve telafisi olur muydu büyüsü kaçan bir rüyanın bilemiyorum.. Tek bildiğim seçimlerimizin vazgeçtiğimiz hatta vazgeçirdiğimiz insanlara değiyor olması.
Bir diğer konulara dönecek olursak;
Siyasi yazılar gibi vallahi benim yazılarımın da ayrı bir kitlesi var. Geri dönüş aldıkça diyorum ki “evet, herkes kendinden bir parça buluyor yazılarımda.”
Işıltılı Eskişehir’in gece hayatından ve fazla sosyal hayatımın bitmek bilmeyen gıybetlerinden, hatta DM kutuma düşen “Emine bunu da yaz lütfen” mesajlarından, bazen iş için gittiğim firmalarda dönen sohbetlerden ortaya karışık bir makale çıkarmak benim işim. Vallahi sizi silkelesem neler anlatacaksınız da işte biraz da benden korkuyorlar. Güveniyorlar aslında da, içlerine de bir “acaba” kuşkusu düşüyor herhalde. Yazar falan biz yine de tedbir amaçlı uyaralım diye ..
“Aman ha sakın ismimizi verme” diyenler, “bir arkadaşımın başına geldi” deyip kendini aklayanlar,
“ öyle duydum” u öne sürenler…
Herkesi birbirine kırdırma gibi bir derdimiz yok yahu. Karakaşlı kara gözlü olunca beni kara kutunuz ilan ettiniz herhalde sizde fark etmeden. Bir sahiplendiniz beni. Biraz Güzin ablalık da var tabi.
Konuşulmayan ama hayatımızda ya da çevremizde var olan şeyleri yazmak bizimki. Geçen çıkan makalemde dürüst bir adamın aldatma hikâyesinden bahsetmiştim. Makale yayınlanınca ardından çok sevdiğim bir dostumdan mesaj geldi. Çok daha farklı bir yorumla…
“Aslında evli adamlarla birlikte olmayı kabul eden kadınlar şunun farkında değiller. Onların evliliklerini daha da güçlendiriyorlar. Bir gün boşanacaklarını ümit edip, hayal kırıklığı yaşıyorlar. Çünkü onların evliliğindeki sorunlar ortadan kalkıyor. Bahar dizisinde bir replik var. Bazen evlilik iki kişinin taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştır ve onu taşıyabilmek için en az üç kişi gereklidir diyor. Bunun gibi “dedi.
Oscar Wilde’ın cümlesinin ağırlığına bakar mısınız? Psikologlar bunu baston ilişki olarak adlandırıyormuş. Gerçekten baston görevi..
Psikologlar burada aldatma merkezine evliliği koymuştur ve evlilik bir diğer ilişkinin desteğiyle taşınmaktadır diyor. Bu baston ilişki tarifiymiş ve çift terapistlerinin sık karşılaştığı bir durummuş zaten.
Üstat Wilde diyor ki “Evlilik zorda; devam edesi var ancak ağırlaşmış, lezzetsizleşmiş, taşımak zorlaşmış, gidemiyor da kalamıyor da baston ilişkiden destek alıyor.” Ay daha neler öğreneceğiz bakalım.
Sonra bunu destekleyen bir video atmış o arkadaşım.
Videoda genç bir kadın diyor ki “Ben evli erkeklerle olurum. Çünkü bekârlar beni ilişkiye inandırmadı. Evli bir adam arıyor soruyor üzerime düşüyor” bla bla blaa…
Bir sürü şey açıklamış.. Yani kısacası baston, yürüteç bilmediğim başka ne varsa tüm yürüme yürütme aparatı olmaya hazırım, her şey olurum diyor gibi geldi bana. Neyse yorum yapmayacağım.
Bu kadar çok bilgiye sahip olup biriyle nikâh masasına oturmaya korkuyorum. Kime baksam bir yürüteci var. Ya da birkaç bazılarında.. Zaten bu kadar çok bastona o ilişki hala yürümüyorsa bilemedim.
Ay bu makalemi gelecekteki kocam okuyacaksa ona şunu demeliyim hemen “Yapma kuzum, etme. Sakince o bastonu yere bırak yoksa bastonunu kırarım.”
Evet sevgili okuyucularım bu hafta ne mi öğrendik?
Tabi ki yürüteçlere dikkat etmeyi dermişim.
Hepinizi seviyorum.
Sevgilerimle..