Partilerin tüzükleri “İl Başkanını” şu şekilde tanımlar. İl Başkanı, İl çevresinde partinin temsilcisi olup il örgütünü yönetir. İl yönetim kuruluna, il ya da büyükşehir belediye meclisi grubuna, il genel meclisi grubuna başkanlık eder.

Yani bir şehrin parti anlamında en büyüğüne il başkanı diyebiliriz. Ama bunu Eskişehir’de görmek çok zor. Kendini rezil etmekten öte başka her şeyi yapan bir il başkanı görmek bizim şehir için daha kolay. 
Olanlara baktıkça ben üzülüyorum. Kendini rezil etmekten öteye geçmeyen bir il başkanı olarak tarihe geçen bir İl Başkanımız var.

Neden mi? Buyurun…

- Bir İl Başkanı düşünün; yönetim kurulunu toplayamayan.
- Bir İl Başkanı düşünün; bir kere olsun Büyükşehir Meclis Grubuna başkanlık edememiş.
- Bir İl Başkanı düşünün; ön seçim getiremezsem istifa ederim diyip sonra birilerine kızdım vazgeçtim diyen. 
- Bir İl Başkanı düşünün; ilinde kaç tane mahallesi olduğunu bilmeyen. 
- Bir İl Başkanı düşünün; siyasi argüman üretemeyip; kurulanlara katılan. 
- Bir İl başkanı düşünün; ayak oyunlarına kurban giden. 
- Bir İl Başkanı düşünün; tarafsız olduğunu söyleyip, şehrin bir bölümünü yok sayan. 
- Bir İl Başkanı düşünün; organizasyon kabiliyeti olmayan.
- Bir İl Başkanı düşünün; iktidar olan bir şehirdesin, imkanların var ve hala fiili imkansızlıktan dem vuran. 

Bunları artırmamız mümkün. Şimdilik, bu kadarı yeterli.

Bu zamana kadar bu şekilde geldi. Verimli ve başarılı olduğunu bir tek kendisi düşünen bir kişiye ne dersiniz. Yapılanların tamamının laf olduğunu görmemeniz kör olmanızı gerektirir. Değişim istiyor ama bir türlü kendisinin değişemediğini gördüğümüz İl Başkanı,  şimdi de Belediye Başkanı veya Belediye Meclis üyesi olmak istediğini belirtiyor.

Emekliliğinin geldiğini düşünmüyor bile!

Şurada bir ay var.
Naçizane partililerden ve sokaktan tavsiye;
Köprüden önceki son çıkış, kaç kurtul!!