Ayşe Kaytan Uçak yazdı...

Bir dönem kendisini laik olarak tanımlayanların bazıları referans olarak kendilerine alkolü alırdı. Promil kat sayısı arttıkça daha seküler olduklarından, daha emin oluyorlardı sanki.  Bir de, güfte ve besteden bağımsız 10. yıl marşı patlatıldığı zaman tamamdı. Oysaki bizim “laik tosuncuklar” attıkları tüm adımlar ile ne denli cahil olduklarını gösteriyordu. Laik olanlardan değil, laik olduklarını göstermek isteyenlerden söz ediyoruz.

 ***

Madalyonun diğer tarafında ise dindar olduklarını göstermek isteyenler var. Elbette, yine dindarlar değil, dindar olduklarını gösterenlerden söz ettiğimizin altını kalın harfler ile çizelim. Bunların da işi gücü “cumhuriyet değerlerine” olabildiğince saldırmaktı. Atatürk’e küfrettikçe, Allah’a yakın olduklarını zannediyorlardı. Dindarlıklarını göstermeye çalıştıkça yine cahilliklerini ispat ediyorlardı.

 ***

Toplumda bir şey olduğunu göstermek, bir şey olmaktan daha kıymetli olursa gösterinin en şaşaalısı daha değerli olmaz mı? Üstelik tembeliz de, hiçbir çalışma yapmadan gösteri yapmaya meyilliyiz.

Hiç ders çalışmayan bir çocuğun anne, baba ve öğretmeni görünce alelacele kitabı ele alması gibi. Oysaki kitabı ters tutuyordu ama olsundu. Ders çalıştığını göstermiş, aferini almamış mıydı?

 ***

Geçtiğimiz gün oldukça ilginç bir olay yaşandı. 

“Cahil laiklik” ile “cahil dindarlık” aynı vücutta bir araya geldi; alkollü bir vatandaş, Odunpazarı Meydanı’nda boğazını yırtarcasına bağırıyor ve ülkeye “şeriat gelsin” istiyordu. Anason kokulu bir şeriatta bizim topluma mahsus olur zannediyorum.

İşin şakası bir tarafa!

Normalde kaçak satış yapan gariban simitçiye tekme tokat dalar diye beklediğimiz zabıtalar, olayı bir güzel izleyip kameraya kayıt ediyor.

Seyir zevki yüksek bir gösteri ile karşı karşıyayız anladığımız kadarıyla.

 ***

Ancak gelelim işin daha vahim bir tarafına.

Bu şahsın AK Parti ile olan ilişkisi!

Şahıs hemen AK Parti ile anıldı.

Odunpazarı İlçe Başkanı ve AK Parti İl Başkanının cılız açıklamalarını bir tarafa koyarsak, şahsa tescilli AK Partililerden ciddi bir teveccüh olduğunu, aynı şahsın kahramanlık sınırından döndüğünü üzülerek izledik.

Bazıları ise müptezel demekle yetindi.

Müptezelin TDK'daki ilk anlamı: “Kişinin saygınlığının tamamen kaybedilmesi…”

İkinci manası daha manidar: “Çokluğu sebebiyle eskisi gibi önemi olmayan zaman ile önemini kaybetmiş, değersiz.”

 ***

AK Parti, şehrin barışı ve huzuru adına kendi içine yönelik odaklanması gerekiyor.

Elbette kitle partisi olması nedeniyle kimin üye olacağına ya da kimin konuşacağına çok fazla müdahale edemez…

Ancak, en azından AK Parti’yi temsil etme iddiasını herkese vermemeli.

Aksi halde, Eskişehir’in en büyük ikinci partisinin bırakın kente değer katmayı, kentin tüm değerleri yok etmesi kaçınılmaz.

Bunu bilerek ya da isteyerek yapacağından bahsetmiyorum.

Nasıl bir güce sahip olduğunun farkına varmasını ve buna göre hareket etmesi gerekliliğinden söz ediyorum sadece.

AK Parti’nin başarısı yahut başarısızlığından daha önemli bir konudur ve değerlendirilmelidir. Bu şehirde faaliyet gösteren bir parti sadece genel merkezine değil, bu şehre karşı çok daha fazla sorumludur.