Ayşe Kaytan Uçak yazdı...
Ali Haydar Çelik, 1970’li yıllarda liseli gençlik hareketinin içinde yer aldı. 12 Eylül askeri darbesi sırasında cezaevinde yattı. Sebze ve meyve ticaretiyle uğraşan Çelik, vakıf, sendika ve demokratik kitle örgütlerinde de aktif görevler üstlendi. Bir dönem Ticaret Odası’nda meclis üyeliği yaptı. Aynı zamanda yazarlık da yapan Çelik’in “Dikenli Yolda Yürüyorum” ve “Zorlu Yollar” adlı iki kitabı bulunuyor.
Çelik, hem Odunpazarı’nda hem de Büyükşehir Belediye’sinde meclis üyesi olarak görev alıyor. Her iki mecliste de ülke ve kent gündemine ilişkin sert bir muhalefet sergiliyor.
****
Dün Eskişehir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin şubat ayı toplantılarının son oturumu gerçekleşti. Meclisi takip ederken bir an da salonun atmosferi gerildi. Gündem maddeleri görüşülüp tamamlandıktan sonra söz alan Ali Haydar Çelik, bazı önemli iddiaları hazırladığı görsellerle destekleyerek meclise sundu.
Konuşmasına AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Sivri ve Mihalgazi Belediye Başkanı Zeynep Akgün’ün mecliste yaptığı muhalefeti eleştirmekle başladı. AK Partili iki ismi biraz ciddiyete davet ettiği sırada Akgün ve Sivri ayağa kalkarak kapıya yöneldi.
Tam bu sırada Çelik ile Sivri arasında tansiyon bir anda yükseldi. “Gitmeyin, dinleyin” diyen Çelik’e Sivri “sen git kitabını yaz”, Akgün ise “sana ne” diyerek yanıt verdi.
****
Sivri’nin “sen git kitabını yaz” sözü, karşısındakini küçümsemek amacıyla mı söylendi, yoksa samimi bir öneri miydi? Gerçekten kitaplarını okuyup beğendiği ve bu yeteneğin günlük siyasetle heba olmamasını istediği için mi böyle bir çağrı yaptı? Bunu anlamak zor…
****
Sevgi; saygı, merhamet ve iyilikle birlikte hiç kullanılmaz.
İnsan yenilirse illa ki öfkesine yenilir. Atalara kulak kabartırsak insanın zararla oturduğu yegane duygu da öfkedir. Et ve kemiğin en çiğ hali. Binlerce yıldır pişerek eşref-i mahlukat olmanın hakkını veren insanın en ham evresine dönüşü bir yerde.
Üstelik ortada öfkeye can suyu olabilecek, öfkesini anlaşılabilir kılacak bir haksızlıkta yok. Rutin meclis; herkes kendi doğrusunu dilinin döndüğü çerçevede söyleyecek ya da söylüyor.
Üstelik sürdürülebilir de değil bu öfkelenme hali. Düşünsenize mecliste hoşuna gitmeyen her sözden sonra “ben meclisi terk ediyorum” diyerek çıkıldığını.
Siyasi bir mevzu gibi de görünmüyor. Eğer öyle olsaydı, tüm AK Partililer kalkar meclisi terk ederdi. Peki neden bu öfke?
Bana kalırsa bir kendini beğenmişlik söz konusu.
Narsist insanlara has olan “ben bunlarla muhatap olacak adam mıyım?” sendromu…
Fakat biz yine de biliyoruz.
O Ahmet Sivri, o meclise öyle girmemişti.
Neden böyle çıktığını da zaman gösterecek.