İklim değişikliğinin etkisiyle mevsim normallerinin altına düşen yağışlar, ülkemize son beş yılın en kurak zamanlarını yaşatıyor…
Kurak geçen bugünlerin üstüne birde bilinçsiz sulama ve Pandemi’den kaynaklanan su tüketimi eklenince, var olan su rezervleri hızla tükeniyor…
Yetkililer, barajlardaki su rezervinin %30’ların altına düştüğünü ifade ediyorlar…
Özellikle İç Anadolu bölgesinde daha da etkili olan bu durumdan, Eskişehir’de önemeli oranda etkilenmektedir…
İnsani faaliyetlerin bir sonucu olarak yaşanan iklim değişikliği, mevsimsel meteorolojik beklentilerin zamanında gerçekleşmesini de etkiliyor.
Bu olay kendini bazen aşırı yağışlar, bazen de aşırı kuraklıklar biçiminde gösteriyor.
Günümüzde iklim değişikliği artık bir bilim kurgu değil, bilimsel kanıtlara dayalı yaşanan bir gerçektir…
Hem dünya genelinde hem de ülkemizde ve şehrimizde…
Zira, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan 2015-2019 stratejik planda 56. sayfasında şehrimize yönelik yapılan durum analizinin “Tehditler” başlığının 1. maddesinde de belirtilen “Kuraklık, iklim değişikliği…” değerlendirilmesi de resmi bir kanıt niteliğindedir.
Yeni hazırlanan 2020-2024 stratejik planında ise “Küresel ısınma ve iklim değişikliği” 9. madde de yer alırken, bu durumun ilimizi etkileyecek en önemli sonucu olan “Kuraklık ve su kaynaklarında yaşanabilecek sorunlara” ilişkin başlıklar, 2015-2019 stratejik planında olduğu gibi, yeni stratejik planda da korunsaydı, yerinde olurdu.
Bu sürecin doğru yönetilmesinin en önemli unsuru ise “su güvenliğinin” sağlanmasıdır…
Geçmiş yıllarda aşırı yağışlar şeklinde kentimizi etkisi altına alan ve bugünlerde de ise kuraklık şeklinde etkisini gösteren düzensiz yağış rejimi, ilimize yönelik “kanıta-dayalı su güvenliği” politikaların geliştirilmesini zorunlu kılıyor.
Günümüzde giderek daha çok kabul görmeye başlayan bu politik anlayış “kanıta-dayalı politikalar” olarak adlandırılmaktadır.
Ancak kanıtlar ortada… Eksik olan ise bu duruma yönelik etkin politikalar ve uygulamalar…
Su güvenliğinin ise iki temel yönü bulunmaktadır…
İlki kuraklık nedeniyle yaşanabilecek su kıtlığı, ikincisi ise aşırı yağışlar nedeniyle su baskınları ve sellerdir…
Bu sürecin olası etkilerinden korunmak ve ilimizi iklim değişikliğine uyumlu hale getirmek ise Eskişehir’e özgü kentsel, tarımsal ve ekonomik sürdürülebilirlik ilkelerine uygun politikaların geliştirilebilmesine bağlıdır.
Bunun için ise kentteki mevcut su kaynakları/bütçesi ve çevresel akışlar üzerine bütüncül değerlendirmelerin yapılmasına ve kentsel paydaşların iş birliğine ihtiyaç bulunmaktadır.
Böylece, oluşturulacak “kanıta-dayalı kentsel su güvenliği politikalar” ile yer üstü /altı suların bilimsel ve bilinçli bir biçimde kullanılmasına bağlı olarak, bölgedeki su talebinin azaltılması ve su havzalarının/rezervlerinin korunması sağlanırken, su baskınları ve sel risklerine karşıda doğru önlemler alınabilecektir.
Bu politikaların hayata geçirilmesi, aynı zamanda, su kullanıcıları ve yöneticilerin suyla ilgili riskleri algılama ve onlara etkili bir şekilde yanıt verme kapasitelerini de artıracaktır.
Çünkü su, doğadaki tüm ekosistem servislerinin ayrılmaz bir bileşeni olarak tarımın, endüstrinin ve kentsel günlük yaşamın temel bir unsuru olarak bugünün ve gelecek nesillerin yaşamsal ihtiyaçlarının başında gelmektedir.
Bir bilgenin şu sözüyle bitirmek istiyorum yazımı; “Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır”.