Emine Girgin yazdı...

Bir dizideki diyalog bazen insana öyle dokunur ki, o sahne bitse de etkisi devam eder. Geçen gün Kızılcık Şerbeti dizisinde Kıvılcım ve Ömer’in aşk üzerine söyledikleri cümleler beni derinden etkiledi. Hemen bilgisayarımı açıp yazmaya başladım. Çünkü böyle ben derinden etkilendiğimde kafamda cümleler uçuşuyor, kelimeler yarışıyor ve sanki biri bana yazacaklarımı söylüyor da ben panikle satırları doldurmaya çalışıyorum. Yoksa bir daha unutuyorum ve o ilhamı kaybediyorum.
İki insanın aşkı tanımlarken kullandıkları ifadeler hem yalın hem de o kadar derindi ki, durup düşünmeden edemedim. Kıvılcım’ın, “Aşık kadın gider. Aldatıldığını bile bile orada kalmaz. Acıysa acısını yaşar. Belki ölür ama gider” sözleri bir kadının onurunu, cesaretini ve özgürlüğünü haykırıyordu. Ömer’in Deniz Gezmiş’ten alıntıladığı, “Aşk solcudur, insanın sol yanına hedef alır. Aşk bu kadar solcuyken içinden sağ çıkmak imkansızdır” cümlesi ise aşkın yıkıcı ama bir o kadar da özgürleştirici gücünü hatırlattı.
Aşk, belki de hiçbir zaman tam anlamıyla tanımlayamayacağımız ama hepimizin en az bir kez yaşadığı o çılgın haldir. İnsan kalbinde atmaya başlayan küçük bir kıvılcımla başlar. O kıvılcım büyür, bazen insanı yakar, bazen de aydınlatır. Bazen bir bakış, bazen bir dokunuşla filizlenir ve büyür. Aşk, bir başkasında kendini bulmaktır; eksik yanlarını onun varlığıyla tamamlamaktır.
Ancak aşk her zaman tatlı değildir. Ömer’in dediği gibi, aşk sol yanımıza hedef alır. Kalbe saplanan bir ok gibi sızlatır, bazen de bizi altüst eder. Çünkü aşk, insanın en savunmasız olduğu yerdedir, kalbinde. Aşk, bu yüzden yıkıcıdır; ama aynı zamanda yeniden inşa edicidir. O bizi yerle bir eder, sonra da yeniden yaratır.
Kıvılcım’ın dediği gibi, bir kadın gerçekten âşıksa ama ihanete uğramışsa ne yapar? Kalır mı yoksa gider mi? Aslında burada herkesin cevabı kendine özeldir. Kimisi acısını yaşar ama kalır, kimisi o acıya dayanamayarak gider. Fakat giderken bile o aşkın izlerini taşır. Çünkü aşk, yalnızca güzel günlerden ibaret değildir. Aşk, bazen fedakârlıktır, bazen bir vedadır, bazen de kendi benliğini koruyabilme savaşından ibarettir.
Kadınlar aşkın içinde kendini kaybetmeyi de, bulmayı da bilir. Bu yüzden aşık kadın güçlüdür. Onun gidişi, sadece bir son değil, bazen yeni bir başlangıçtır. Bu durum, kadınların aşkın en gerçek tarafını yaşadığını gösterir; cesaret. Cesaretle sever, cesaretle vazgeçer. Çünkü kadın bilir ki, sevgi olmadan hayat ne kadar boşsa, onur olmadan sevgi de o kadar eksiktir.
Deniz Gezmiş’in “Aşk solcudur” metaforu, aşkın ideolojik değil, yıkıcı ve devrimci doğasına bir gönderme gibi. Aşk, her şeyi yeniden şekillendirir. Bildiğiniz doğruları yıkıp yerlerine yenilerini inşa eder. Aşk, bir düzenin içinde büyüyemez; kaos ister, tutku ister, özgürlük ister. Bu yüzden aşık olduğumuzda, normal hayatın düzeni sarsılır. Düşüncelerimiz değişir, önceliklerimiz kayar ve her şey o kişiye odaklanır.
Aşk, bizi biz yapan duvarları yıkar, ardındaki çıplak halimizi çıkarır ortaya. İyi ya da kötü, ne varsa gösterir. Bu yüzden aşk, her zaman kolay değildir. Ondan “sağ çıkmak” neredeyse imkânsızdır. Çünkü insan aşkı yaşarken eski halinden bir şey kaybeder; ama aynı zamanda o yitirilenlerin yerine yenilerini koyar.
Burada durup size sormak istiyorum aşk sizin için ne ifade ediyor? Sizce aşk bir kadını ya da bir erkeği güçlü mü yapar, yoksa zayıf mı? Aşık olduğunda neleri göze alırsınız, neleri geride bırakabilirsiniz? Belki bir ihanet yaşadınız ve kalmayı seçtiniz, belki gittiniz. Hangisi daha zordu? Aşkın yıkıcı gücü mü seni korkuttu, yoksa o yıkımdan doğan yenilik mi sana umut verdi?

Sevgili okuyucularım aşk hakkında konuşmaya başladığımızda asla bitiremeyiz. Herkesin aşk tanımı farklıdır çünkü herkesin kalbinde taşıdığı hikâye başkadır. Ama bir gerçek var ki, aşk hep sol yanımızdadır ve her daim yıkıcıdır. Önemli olan, o yıkımdan nasıl bir “sen” yaratacağını bilmektir.
Kıvılcım’ın dediği gibi “Acıysa acını yaşa.” Çünkü aşk, yalnızca mutluluktan ibaret değildir. Acıyı da göze almak gerekir. Ve o acı, insanı bazen daha güçlü yapar. Ömer’in dediği gibi “Aşktan sağ çıkmak mümkün değildir” ama belki de mesele bu değildir. Belki de mesele, o aşkla baştan yaratılmaktır.
Öyle veya böyle sizce de zaten her aşk bir devrim değil midir?
Peki, sen bu devrim için hazır mısın?
Sevgilerimle…