Emine Girgin yazdı...

Netflix’in birkaç gün önce çıkan dizisinin fragmanını görmüştüm ve izler izlemez bu dizi tam benlik dedim.  Hatta bu aşk hastanesi fikrîde çok mantıklı geldi açıkçası ne yalan söyleyeyim. Kontrol edemediğimiz duygularda, acı çektiğimizde gidip tedavi olmak isterdim. Kendi kendimizin doktoru olmak da yoruyor bir yerde..

Son günlerde adından sıkça söz ettiren “Adsız Aşıklar” yalnızca bir aşk hikayesini anlatmıyor; aynı zamanda bizi, aşka dair en derin sorularla yüzleşmeye davet ediyor. Dizinin iki ana karakteri, Cem ve Hazal, aşkı tamamen zıt noktalardan değerlendiriyor ve izleyiciyi kendi içsel sorgulamalarına çekiyor.

Peki, siz hangi taraftasınız? Aşk, Cem’in dediği gibi bir hastalık mı, yoksa Hazal’ın inandığı gibi hayatı değiştiren bir güç mü?

Cem, dizinin en çarpıcı karakterlerinden biri. Zeki, kontrollü ve hayata mantık çerçevesinden bakan biri olarak aşkı, insanın dengesini bozan bir tür “hastalık” olarak görüyor. Ona göre aşk, biyolojik bir yanılgı, geçici bir delilik hali. Duygularla hareket etmek, insanı zayıf ve savunmasız hale getirir. Cem’in bu görüşlerini savunduğu sahnelerde, kendinizi onunla tartışırken bulabilirsiniz. O kadar ikna edici konuşuyor ki bir an durup şunu soruyorsunuz “Gerçekten de aşk, hayatımızı alt üst eden bir bağımlılık mı?” ”Mantıklı bir insan, aşkın getirdiği karmaşadan kaçarak mı mutlu olur?”

Cem’in savunduğu noktalar, bilimsel bir temele de oturuyor. Aşkın, beynimizde salgılanan hormonlarla ilgili olduğu, etkilerinin tıpkı bir uyuşturucu gibi bizi geçici bir mutluluk hissine sürüklediği biliniyor. Ancak Cem’in hayatına baktığımızda, aşkı bu kadar rasyonel bir şekilde reddetmesinin arkasında bir kırgınlık olduğunu da seziyoruz. Acaba Cem, geçmişte yaşadığı bir hayal kırıklığı yüzünden mi aşkı böyle acımasızca yargılıyor?

Gelelim Hazal’a. O, Cem’in tam zıttı. Hayat dolu, tutkulu ve aşka tüm kalbiyle inanan bir kadın. Hazal’a göre aşk, insanın en büyük gücü. Aşk sayesinde insanlar değişir, büyür, hayatın anlamını keşfeder.

Hazal’ın karakteri, aşkın dönüştürücü gücünü yaşamış biri olarak bize şunu hatırlatıyor: İnsan, sevdiği zaman daha fazlası olabilir. Aşk, yalnızca romantik bir his değil; bir bağlılık, bir keşif, kendini aşma hali. Ama şunu da sorgulamak gerekmez mi? “Aşk her zaman büyütür mü, yoksa bazen bizi küçültüp içimize mi kapatır?” “Sevdiğimiz kişi için kendimizden vazgeçmek, aşkın gücü mü, yoksa zayıflığı mı?”

İzleyiciye Düşen Soru: Hangisi Gerçek?

Adsız Aşıklar, Cem ve Hazal’ın birbiriyle çatışan fikirleri üzerinden izleyiciye ayna tutuyor. Bu dizi, yalnızca karakterlerin değil, bizim de kendi aşk anlayışımızı sorgulamamıza neden oluyor. Diziyi izlerken kendinize şu soruları sormaktan alıkoyamıyorsunuz:

Ben aşkı bir güç mü, yoksa bir hastalık mı olarak görüyorum?

Aşk için fedakarlık yapmak mantıklı mı?

Gerçek aşk, insanı her şeyden koparan bir çılgınlık mı, yoksa hayatı anlamlı kılan bir güzellik mi?

Peki, aşkın tarafını seçmek şart mı?

Cem ve Hazal, dizide iki ayrı uç noktanın temsilcisi. Ancak Adsız Âşıklar, bize şu önemli mesajı da veriyor: Hayat, yalnızca siyah ve beyazlardan oluşmaz. Belki de aşk, hem Cem’in dediği gibi bir hastalık hem de Hazal’ın savunduğu gibi bir güç. Çünkü aşk, insanın tüm duygularını bir arada yaşamasına neden olan bir karmaşa. Bu karmaşa, bazen baş döndürücü, bazen yorucu ama çoğu zaman hayatın ta kendisi.

Belki de asıl soru şu, aşkın zorluğundan kaçmayı mı seçiyoruz, yoksa onunla yüzleşmeyi mi?

Siz ne düşünüyorsunuz? Aşk sizin için ne ifade ediyor? Dizi size hangi tarafı seçtirir bilmiyorum ama Adsız Âşıklar, herkesin kendini bir kez daha sorgulamasına neden olacak kadar güçlü bir hikâye anlatıyor. Aşkı tartışmak için daha ne bekliyorsunuz?

 Sevgilerimle..